ABD'de kaldığım mahallede derinden etkilendiğim bir hikâyeyi anlatmak için bu başlığı açtım. Buyursunlar cicim, gidelim.
Bu evi, şurada anlatmıştım, sevgili Elvin'in bizi misafir ettiği, Long Island'daki müthiş güzel ev...
Bu fotoğraf, evcağızımızın arka bahçesinden.
Burası Lattingtown adında bir mahalle. Bu da muhtar ofisi, değilse bile sen öyle sayıver.
O sabah niyetimiz, bu karlı güzel yolların,
fıstık gibi evlerin arasından geçerek
sahile varmak. Elvin, Gülfem ve Gülfem'in oğlan Dorian önde, ben arkada fiti fiti gidiyoruz...
Yoldaki hâlimiz... Gülfem ile kendi kendimizi eğlendirmekte bak vallahi ve billahi üstümüze yok.
Al sana sahil... Mavi topum ve ben, göğe bakacak yine şahane bir yer bulduk.
Tam da o durduğum yerde, Elvin'den öğrendiklerimi sana bu video ile satmaya çalıştım, tıkla lütfen.
"Şimdi hepimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım..."
"Bu evleri atla..."
"Bu evleri de..."
"Bunları da..."
Çünki tam liman girişindeki bir başka ev ve hikâyesinden söz etmek istiyorum şimdi sana.
Bu ev, Lattingtown Mahallesi'nin en en en büyük ve zengin eviymiş. İçinde sadece bir karı koca yaşarmış. Evvelce bir de oğulları varmış. Bu ev ve ailenin dramını, aşağıdaki videoda anlatıyorum. Tıkla cancağızım...
Vah ki vah!
Ölüm ne acı, ne korkunç bir yok oluş. Bir evvelki yazım Williamsburg başlığından beri taaa 3 ay geçmiş. 3 aydır hem gezmekten hem tembellikten sana Amerika'yı bi türlü anlatıp bitirememişim.
Meğer o yazımda söz ettiğim can arkadaşım Alp Buğdaycı, bu yazıyı yazarken hayatta olmayacakmış.
Bu pek zengin evin anasının kanlı gözyaşlarıyla oğluna ağladığı gibi, ben de bu yazıyı yazarken, Alp'in vedası ile kavrulacakmışım...
Dünyanın neresine gidersem gideyim, kulağımda hep bu ses: Ölüm var, ölüm var, ölüm var...
Bu sebeple, hayata daha sıkı sarılıyorum, sen de yap. Arkadaşlarıma dadanıyorum. Büyük bir hastalıktan sıyırıp bana geri dönen Gülfem'e doyamayışım sence neden?
Çünki ölüm var ve ötesi yok. Bitti mi, bitiyor.
O hâlde daha çok yürümeye,
gezmeye,
ulan hattâ Kim Kardashian seyretmeye devam! Amerika'da bir kanal var, sabahtan akşama kadar bu acayip ailenin cinsiyet değiştiren babası da dahil hepsinin gudik hâllerini yayınlıyor, bissürü millet de bakıyor. Ben de baktım, Allah affetsin.
Ölüm her yerde dedim ya, bak, Elvin'in evvelce ölen köpeğinin külleri, mutfakta, yemek masasının hemen yanında.
Sağ ol Elvin. Seni ne kadar sevdik, biliyorsun.
Gece şömine başında ikram ettiğin kırmızı şarabın,
ertesi sabah hazırladığın leziz vafıllar ve enfes sohbetin ile ömrümüze sihirli asanı dokundurdun...
Bu şarkı, aynı hisleri pay ettiğimiz, tanıdığım tanımadığım tüm arkadaşlarım için, gönül radyomdan... Hayatta olan ve olmayan bütün arkadaşlarımız için...
Yarın Philadelphia'ya gidiyor olacağım. Trende yanıma otur.
***
Alıntısını yaptık, tamamını da paylaşalım:
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar.
Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Göğe bakalım...
Bu karanlık böyle iyi, afferin Tanrıya
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz, otobüs durur, ineriz
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes uyusun, iyi oluyor, hoşlanıyorum
Hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun
Herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım
Senin bu ellerinde ne var, göğe bakalım
Nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak, göğe bakalım...
Tuttukça güçleniyorum, kalabalık oluyorum
Sayısız penceren vardı, bir bir kapattım
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum, ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Seni aldım, bana ayırdım, durma hatırlat
Şimdi otobüs gelir, biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç
Bir ellerin, bir ellerim yeter, belleyelim gitsin
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım...
Turgut Uyar
Salı, Haziran 07, 2016 tarihinde yazıldı.
0 yorum:
Yorum Gönder