Fas'ta son durağım Fes şehri. Baştan söyleyeyim, Kazablanka'yı, Rabat'ı, hattâ Marakeş'i şalvarında sallar.
Evvela yolu göstereyim. Harita, N 13 üzerinden 466 kilometreyi 6 buçuk saatte gidersin diyor ama o illaki 8 saati bulur. Yok polisiydi, yok hız sınırıydı, yok ay duralım fotoğraf çekelim falandı filandı derken uzar o iş.
Merzouga'dan sabah 9 gibi çıktık, bastık gaza.
Saat 09.00'da çıkacağımız yol için 06.40'ta Nesrin Abla'nın ketıl sesi ile uyandırıldım. Uzun yola çıkarken, evvela benim isteklerim mühimdir diyen yol arkadaşı seçmemeye dikkat etmeyi, zorlu Fas yolculuğu bana öğretti.
Eğer tek sürücü isen, üstelik ehliyeti İstanbul'da kaptırmış ve elin memleketinde kaçak göçek araba sürüyorsan, bir de gittiğin memleketin organize rüşvetçi polis çeteleri varsa, en azından uykunu alarak yola çıkabilmen için yol arkadaşlarının hassasiyeti önemli... Daha ben ne diyeyim...
Merzouga'dan kuzeye doğru, yine böyle çorak yollardan kâh tırmandık, kâh indik...
Karşımıza birden elindeki boş pet su şişesini sallayan bu kadınlar çıktı. Su gibi aziz olma geleneğinden gelen bir milletin ferdi olarak derhal durduk ve elimizde ne kadar su varsa vermeye kalktık. Meğer bunlar da dilenci çıkmasın mı! Susuz kaldım yalanı ile seni yolundan alıkoyan bu çetelere karşı Fas'ta dikkat etmeli. Birden arkadan devamı çıkar ve sizi soyarlar billahi. Para mara vermeden hızla uzaklaştık oradan.
Yola devam ederken, Erfoud ve Errachidia'nın çorak yollarını geçtikten sonra
aaa, bir anda yemyeşil ormana düştük. Ama nasıl biliyor musun, orman sanki bir bina ve duvarı var, kapısından içeri giriyorsun gibi...
Orman kapısından girince de seni hop diye bu maymun karşılıyor. Aslında bu da başka bir çetenin şebeği. Yazık hayvana. Senin merakla arabadan inip bunu hoppala etmeni ve senden bahşiş kapmayı uman bir çete bu.
Aaaa, maymun bile demedim. Gazladım, yürüdüm. Kızların biraz içinde kaldı ama 06.40 ve ketıl tıkırtısını unutmuş diilim. Durmam.
Orman girişinden sonra Fas dellendi, coştu, yeşerdi...
Çöl möl hep bitti ve bir anda adeta İsviçre'ye düştük. Burası İfrane...
Ne kadar bakımlı ve düzenli bir şehir anlatamam. Anlatmama da gerek yok. Bak fotoğraflar konuşuyor...
Burası 1600 metre rakımlı bir yerleşim yeri ve kışın kar kıyamet oluyor.
E hâliyle de bir kayak merkezine dönüşüyor. Kaymaya hep Alpler'e gidecek değil a millet. Canı çeken buyursun efem, Atlas Dağları da bekliyor.
Merzouga-Fes yolunda çok polis var... Demin de dediğim gibi bunlar polisten ziyade rüşvet çetesi...
Rüşvetçinin aptalı da hiç çekilmiyor... Esin'in pasaportu ve ehliyetini göstererek geçtiğimiz polis noktalarında tabii ki rüşvet taleplerini de ustaca püskürttüm...
En sonuncusu, tutturacak bir şey bulamayınca arka koltuktaki Nesrin'in kemer takmadığını bahane edip para istedi. Kimine cilvelendim, kimini güldürdüm, bu en sonuncu şapşala ağladım ama tam 5 kere durdurulduk ve kuruş rüşvet vermeden gittik yolumuza. Aptal ve arsız şeyler... Dur dur bak aklıma geldi, yazmadan geçmeyeyim. Bu polislerden biri Arap alfabesi ile bir şey yazıp, "Oku bunu" dedi bana. NŞA, "Nassı okiim lan ben onu" diye atarlanacak olan ben, "Biz bu alfabeyi kullanmıyoruz sevgili din kardeşim, ne demeye getiriyorsun" gibi saçmalıklı cümleler kurdum. Bir daha söylüyorum: Aptal şeyler...
7 saatlik yolculuğun sonunda Fes'e vardık... Saat 16.00 olmuş. Vay vay vay, sabah erkenden yeniden yola çıkmak gerek çünki Kazablanka'dan uçağımız var.
Sana o duvar resmini yakından da göstereyim...
Fes'e bu kapıdan girdik. Tam o sırada bu bisikletli dayıya biri vurup devirdi, sonra da kaçtı. Hayvan.
Fes'te aslında araçların alınmadığı eski kentin ta göbeğine kadar girince, bizim şapşik olduğumuzu çözen şapkalı bir oğlan dibimizde belirdi...
"Benim adım Adil" dedi... Gayrı resmi turist rehberi imiş, bize yardım etmeye gönüllü oldu...
"Lan oğlum Adil, bak paramız yok, tatilin son günü, biz kendimiz gezeriz" dedik ama "Para mühim diil, mühim olan dostluk" dedi, ısrar etti. Belki de en sonunda para koparırım diye umdu ve saat 17.00'den gece körüne kadar bize mihmandarlık etme talebini kabul ettik, ne yapalım...
Önce otelimiz Palais De Fes Dar Tazi'ye yerleştik.
Eski kentin orta yerinde heybetli bir bina bu.
Merdivenleri çok süslü. Üç kişi bir gece için 70 Euro ödedik.
7 saatlik yoldan geldik, yorgunuz ama Fes'i görmeden gidecek hâlimiz de yok. Adil'e dedik ki, bizi evvela tabakhanelere götür birader...
Bunun için çarşının içinden, kalabalıktan sıvışıp hızlı yürümek lazım. Tabakhane pek yakında değil.
Şıpıdık terlikleri ile yürümekte güçlük çeken Nesrin, sigarası da bitince kriz eşiğine girdi ama pek oralı olmadık açıkçası.
Seyyarların,
camilerin,
daracık sokakların orasından burasından geçip nihayet tabakhaneye geldik.
İşte meşhur tabakhane bu...
Bensiz de göstereyim...
Dikine de göstereyim...
Beyaz olanlarda güvercin boku varmış. Tabakhaneye bok yetiştirmek lafı yalan değil yani...
Adil bizi çok katlı bir derici dükkânına soktu ve fotoğrafları onun terasından çektik. E hâliyle şimdi alış veriş yapmamızı bekliyor herkes.
Fakat bizim buna hiç niyetimiz yok. Peşinen de söyledik zaten. Alış veriş yok. Hanut yok. Hızlıca gezip gideceğiz...
Kral VI. Muhammed ve ailesi bütün dükkânları süslüyor. Ortadaki toraman, kral...
Tabakhaneden sonra hep beraber bi yemek yedik. Bu, çok şahane bir tatlı. İsmi basit: Helva... Marakeş'te de yemiştik.
Yemekten sonra Nesrin mızıklandı. "Ben gezmiycem, otele gitmem lazım, sigaram bitti" dedi.
E sen bilirsin dedik, onu bıraktık biz sokaklara aktık. Adil önde,
biz arkada...
Fes'in dar sokaklarındaki her dönemecin ardında bir sürpriz çıkabilir...
Mesela bu ahşap oymacısı gibi...
Bu tonton suratlı terzi gibi...
Aralık kapılardan içeri süzülürsen çekinme...
Lamba imalatında çalışan gençlerle karşılaşabilirsin...
O motifler tek tek deliniyor...
Ve niyayetinde bu lambalara dönüşüyor...
Sokakta ayakları kırmızı ojeli bu genç kıza denk geldik. Fotoğraf çektirmek istedik. Endişeyle izin verdi. Niye böyle bu Faslılar?
Bazısının fotoğrafını da ben izinsiz çektim...
Eğer benim gibi bilgi ve belge depolayan bir gezgin isen, üstelik geçmişinde habercilik yatıyorsa, fotoğraf için izin istemez, çat diye basar yürürsün...
Yoksa daha sonra anlatacakların hep birer hayal yığınından ibaret kalır.
Ne kadar şahane bir köşe di mi? Bisikletçi oğlanlar müziği de dibine kadar açmış, burayı bir sokak diskosuna çevirmiş. Bunu da ıskalamadık, dans ettik.
Oralarda bi yerde bu motorlu kamyonetin kasasında kafa çeken oğlana sardım azıcık.
Pahalı bi gece kulübü varmış. Geleneksel müzikler çalınıyormuş falan. Bizde para bitti ya, anca kapısından içeri sızıp bu fotoğrafı çekip kaçtık.
Bi de Kuran kursu vardı orada, Adil onu da gösterdi. Yukarıda motifli demirin ardındaki çocuk ca ceyli cala cula da diye çektiriyordu...
Gece ilerledikçe samimi olduk tabii... Adil de sempatik pozlar vermeye başladı...
Burası da bir sanat okuluymuş. Alfabeyi anlamadığımız için resimlerden çözüyoruz. İşte resim, müzik, din bilgisi eğitimi falan...
Fes'te şahane zeytinler var. Kilosu bizim parayla 6 Lira. Başka şehirlerinde var mıydı bilmiyorum. Esin bunlardan bir kilo aldı.
Ay bak sana çok ilginç bir şey göstereceğim. Bunlar kavurma. Bildiğin et kavurma. Bilmediğin, şekerli oluşu... Ay evetttt, bunlar eti de şekerli yiyor. Çok fazla şeker tüketiyorlar... Çaylar kendiliğinden şekerli geliyor hem de şerbet gibi...
Kolumdaki rengârenk bilezikler Adil'in ilgisini çekince, başladım hangisini nereden aldığımı anlatmaya...
Sonra dedim ki, ama billahi sırf geyik olsun diye, "Adil, sizin buraların kafa yapan otları çok meşhurmuş, öyle mi?" Bunu duyan Adil bizi dar karanlık sokaklara sokuverdi...
Ben de o sırada bu videoyu çektim...
Burası o geldiğimiz Riad Doha... Otel ve aynı zamanda cafe/bar gibi bir şeyi var...
Yerel bir bira isteyip onu içelim dedik. Anam anam o da ne? Adil o sırada cebinden özenle sarılmış bir cigara çıkardı. "Ayy yook, ben cigara, ot, kök bi şey içmem" diye püskürttüm. Sırf meraktan sorduğum şey, çat diye önüme geldi.
Birayı bitirince kalktık. Saat 22.00 suları. Hemen hemen tüm dükkânlar kapandı, bir iki sokak satıcısı mesaide... Bunlar da tatlıcılar... Aman Faslılar, sakın şekersiz kalmayın!
Tatlıcıların orada, sokak ortasında bu dansı patlattım.
Gecenin sonunda Adil bizi otele bırakırken bi kahvehanedeki maça kitlendi kaldı. Meğer Real Madrid-Atletico Madrid maçı varmış. Real 1-0 yenmiş. Gol de 88. dakikada Javier Fernandez'den gelmiş. Bu bilgiler tabii hep sonradan, sevgili dostum spor spikeri Sabri Ugan'dan. Kulakları çınlasın.
Çok hızlı Fes ziyaretimizin son dakikalarında şehirle böyle vedalaştım. .
Burası otelin terası ve yemek salonu.
Burası da otelin önü. Bunlar benim canımın içi, gözünün güzelliğini sevdiğim çöpçü eşekler.
Arabaya binince bu dadandı. İlle de para, aç camı, bak ne diycem türünden musallat olmalar...
Püskürtüp gaza asıldım. Hedef, Kazablanka'daki hava limanı. O da epey mesafede...
Fas'ta yol kenarlarında şahane gelincik tarlaları var. Tabii aylardan nisan diye böyleydi sanırım; yaz hararetine dayanmaz bunlar.
Hava limanında biz kiralık aracı teslim ederken Nesrin check in yaptırıp geçmiş. Biz de geçelim derken, "Uçak çok dolu, kalabalık bir hacı grubu var. Ücret ve mil farksız Business Class'a upgrade edelim mi?" diye sordular. "Ay arkadaşımıza ayıp olur, o önden gitmiş, yapmayın" dedik.
Meğer aynı soruyu Nesrin'e de sormuşlar. O balıklama atlamış. Arkada kızlar var onları da alalım dememiş. Kendine has bir kayırma sanmış. Uçağa binerken de kapıda bizi bekliyordu. Eliyle pilot işareti yapıp, "Ben bizinista gidiyorum, kartım var ya beniiim" diye nispet yaptı. Hay Allah ya...
Bana exit koltuğu düştü. Esin de geldi. Yanımızda oturan Erzurum Üniversitesi'nden hocalarla kahkahalar ata ata o 5 buçuk saatlik yolun nasıl geçtiğini anlamadık.
Şimdi sana bu koskoca Fas seyahatimden ne anladım kısa bir özet geçeyim.
- Bir kere yol arkadaşını sağlam seçeceksin. Hele böyle zahmetli yolculuklarda. Gruptan biri, kendini diğerlerine taşıtmayacak. Herkes birbirinden fayda bulacak. Yok öyle yağma...
- Fas'ta rüşvetçi polis çetesine karşı uyanık ol desem de faydası yok. Onlar illaki durdurup cebindekini sızdırmaya çalışacak. İletişim gücünü kullan. İtiraz et, alttan al, güzellikle konuş, iltifat et... Kadınsan biraz daha şanslı olabilirsin. Ben bu silahı kullandım.
- Tahmininden daha çok nakit para bulundur. Pos cihazı ve bağlantı sorunları çok ya da numara yapıyorlar.
- Sadece Marakeş, Kazablanka ve Rabat'ı görüp geri gelme. Çöle illaki gitmezsen, Fas'ı gördüm sayma kendini.
- Alış verişlerinde nefesin kuruyana kadar pazarlık et. Bakma Müslümanlıklarına falan. Adam kazıklamakta Allah kitap tanımıyorlar.
- Güvenlik açısından korkma. Bir şey olmaz. Sen kendi memleketine bak hattâ...
- Zamanında sömürge olmaktan kaynaklanan müthiş bir kompleksleri var. Memlekete dönünce yazıp çizdiğin şeylerden ötürü saldırıya geçebilirler, umursama...
Peki kaç para harcadım?
Uçak biletimi millerle aldım. 550 Lira civarında vergi ödedim. Oteller için 500 Lira kadar benim payıma düştü. Yemek içmek ucuz, fena değil. 500 Lira da ona harcamışımdır. Bunlar temel ihtiyaçlar, bu kadar.
Kiralık araçtı, benzindi, hediyelikti, alış verişti falan derken 2 bin Lira'ya yakın para harcadım. 7 günlük Fas seyahati için fena değil.
- Şu notu da ekleyeyim. Rehber Adil'e cebimizde kalan son paraları verdik. Çok iyi çocuktu. Hem yeni evliymiş, hem de bebeği varmış. Zaten Fas'ın en güzel şeylerinden biri Adil. Allah yolunu açık etsin.
Şu videoyla da bitirelim...
Bye Bye Maroc...
Çarşamba, Ağustos 05, 2015 tarihinde yazıldı.
Nesrin' in kettle'ı.
YanıtlaSilSigarası... Uyuyup uyuyup aaay gelmedik mi diye sorması... 😂😂
SilAz önce kahve için kettle'dan su alınca gülme krizim tuttu :D Çok yaşa Nur Banu hanım :)
YanıtlaSil06.40'ta kaynatmadıysan hiç komik diil. :P
SilBu yazıdan sonra niye bilmem tırstım fes'ten. Tabakhane nasıl bişey bilmiyodum süper oldu. Ayrica sokaklar çok ürkütücüydü iyi ki Adil'e denk gelmişsiniz. Bide nesrin'e uyuz oldum neden bilmem 😀😀😀
YanıtlaSil