ANAMLA GEZİYORUM



Dalaman Weekend ile Dalyan'a gittiğimi duyan anam durur mu? Bana Ev Bezgini ismini takan ama asıl kendisi evlere sığmayan Faziletçiğimle yollardayız. Buyursunlar.



Has dünürü Nuray'ı da aldık, 2016 senesinin nisan ayında yola çıktık. Nuray benim diil, kardeşimin kaynanası. Lakin ona kaynana diyenin gözü çıkar. Ana yarısıdır.


Dayıcığıma gidiyoruz. Dayımı evvelce yazdığım Dalaman'da Bir Cevelan seyahatimden tanıyor olabilirsin.


Dayımla anneme bak! Allahım nasıl da güzel yaş alıyor, yaşlanıyorlar. Ben annem oldum, annem anneanneme dönüştü sanki. Roller nasıl değişiyor hayatta. Ölüp ölüp bitiyoruz. Bu yazıyı, seyahatten aylar sonra karlı bir ocak gecesinde bembeyaz örtü ülkeye yayılan ölüm korkusunun üzerine serilmişken, bombaların gölgesinde yazdığım için, ölümün adı tam burada geçtiği için, korktuğum için, nefessiz, ümitsiz kaldığım için usul usul ağlıyorum; köpeğim beni hüzünle izliyor. Herkes tam şimdi, çok sevdiklerinin hain bir saldırı ile değil, eceliyle ölmesini dilesin. Evet, sadece bunu dileyecek kadar umutsuz hissettiğimiz için çok zavallıyız ve fakat hâlâ hayatta olduğumuz için de çok şanslı ve müteşekkiriz. Allah, evlatlarını, sevdiklerini, biriciklerini bu kör olası şuursuz terörist saldırılarda kaybedenlere sonsuz sabır versin. Götsünüz lan! Pis herifler. 



Aaah ah, bi mesel vardı. "Ağlıyak ağlıyak da iki gözden mi olak" diyordu eşeği ölen köylü. Hadi gülek biraz. Bu emmi, Egeli, paralı pullu bi amca. Dayımın kankası. Kırmızı bisikleti ile gezer. İsmi lazım diil, zaten zorlasan da hatırlamıyorum. Biz dayımda iken yine uğradı. Kiev'e gidiyormuş. "Emmi niye gidiyon Kiev'e, karılar soyar seni" diye bi korkuttum. Evvela yoook benim işim olmaz dedi. Tabii, senin kuş ötmüyodur zaten, diyerek kışkırttım. 😁



Bizim hatunlar na böyle izliyor muhabbeti... Sonra Kiev otobüsü videosunu da gösterince ben buna, "Abooo, valla 2 bin dolarla gidiyorum, sabaha kadar da artık kısmetime bakıcam" diye erkeklik taslayıp fıy diye kaçmasın mı? 😝Annem, Nuray, ben, dayım, Reyhan hep altımıza işedik gülmekten...


Heeey gidinin, ne güzel bir sabahtı...



Sana tam burada Reyhan'ı göstermek istiyorum. Sadece ismi bile geçtiğinde içimi yaşama sevinci ile dolduran bu kocakarı, 70'in üstünde. Anadoluhisarlı. Bizimkilerle hemşehri yani. Şimdi Köyceğiz'de yaşıyor ve dayımın süper kankası. Ona minnettarım. Bizim ihtiyara yaşama sevinci sirayet ettiriyor.


Dalaman bölgesine gidince n'apılır? İllaki Dalyan'da bir tekne turuna çıkılır. Biz de bunun için dayımın Dalaman'daki evinden yola çıktık.


Tekneci Arap İzzet Dayı'yı aradım. 2 sene evvel bizi 150 liraya düdüklemişti. Pazarlıkla insanı hayatından bezdiren annem, işi 60 liraya bağladı.


Kaunos kaya mezarlarının önünde, ulan siz ölüsünüz, biz henüz diriyiz diye seviniyor muyuz, ne halt ediyoruz, bi bak Allasen...


Şarkılar markılar gırla... 


Ben söylüyorum, dayımla Reyhan dans ediyor...


Detone metone diyip ruhumu darlarsan, mukabele ederim, hazır ol bak. 😉



Reyhan bir âlem. Zaten dayım da onu telefona Alem Reyhan diye kaydetmiş.


Reyhan'ın tekneciye söylediği Arabım şarkısını dinlemek istersen tıkla...


Tekneyle fıtı fıtı giderken, bizimkilere Çandır köyündeki platonik aşkım Ziya'yı anlattım. 



Ya, var ya hani, balcı, tekneci, zeytinyağcı yakışıklı Ziya. Şimdilerde işe girmiş, Dalyan Resort'ta ekmeğinin peşinde. Ulan, şehirdekiler bok yemiş. Böyle toprakla, denizle, ağaçla hemhâl olmuş adamı alıcan, oh, billa sırtın yere gelmez. 💓💓


Ben anama tutturdum, ana bana Ziya'yı al da al... Arap İzzet Dayı dedi ki, "Bakıverem hele, şurda çalışıyo Ziya..." Hop bulduk adamı, aldık tekneye, çektik selfileri, bıraktık yerine geri. 



Fakat ben yol boyunca teknenin mikrofonundan "Ziyaaa, benim olacaksınnnn" diye öyle bi anırdım ki, illaki Ziya'nın karısı Hanife'nin kulağına gitmiştir, Hanife de Ziya'nın kıçını kesmiştir. Oh olsun. Accuk da bağa vir la Hanife!



Tekne turunda Arap Dayı bu mavi yengeç sululuğunu illaki yapıyo.


Bi de bu zavallı tosbağayı oynatıyolar. Şimdi ben annemlerin tadı kaçmasın diye bi şey demeden geçiyorum. Hoş, desem ne olacak?



Sana azıcık Nuray'dan söz edeyim. Bizim Nuray ile ilişkimiz, yani benim, kardeşimin, annemin, babamın falan, âleme örnek olacak nitelikte. Bizde, abuk sabuk dünür, gelin, kaynana görümce çekişmeleri olmaz. Hayatın hikmetine erdik diye de değil ha, içimizden öyle şeyler gelmediği için. Çok piçtir Nuray Abla. En nefret ettiğin başlıklarda öyle komik şeyler yapar ki, kendini gülerken bulursun. Kaz Dağları'ndan otomobille geçerken, "Ohhh sigaramı bi atsam ne yanar la buralar" diye saçmalamasına çatlayana dek gülmemi neyle açıklayabilirim ki?


Turun ilk yarısına vardık. İztuzu Plajı'na yanaşacağız. Annem ile Reyhan kıçını yırtarak şarkı söylemeye devam ediyor. Fotoyu büyüt de annemin tipe bak! Ah ha haa ahha... 😂


Aylardan nisan.


Güneşlerden mis...



Etim, saçım, ruhum ışığa doydu.



Reyhan'a sokuldum.


Anamı yutmaya kalktım.


Kendimi Nuray'a yanladım.



Dayıma yaslandım...


60 Liralık bu nefis turun ardından hâli pür melalimiz...


Sonra yeniden arabaya atlayıp Köyceğiz üzerinden Akyaka yoluna koyulduk. Bu, Reyhan'ın Köyceğiz'deki güzelim evi... Göle çok yakın.


Gölden biraz uzakça yerde de bu ağaç evi kondurmuş arsasına. Bana diyor ki, "Bu senin. Gel kal, ye, iç, yaşa, yat, yuvarlan" 
Yerim seni ya...


Akyaka nefis. İlk kez gittim. Az kaldık. Yetmedi.


Benim hıyar bir tarafım var, Türkiye'yi pek bilmiyorum. Gezmiyorum buralarda. İşim gücüm dış memleketler. Fakat kardeşim, sinirleniyorum lan! Kola şişesinin Azmak Deresi'nde ne işi var? Büyüt de bak. Bunu görünce deliriyorum hâliyle ve gelmek görmek istemiyorum. Ya atmayın bunları Allasen bak kendimi kesicem ya!


Şunu izler misin cicim. Elin ecnebisi aynen benim gibi dellenmiş. 
"Allah Allah ya!"


Akyaka'dan ayrılırken kendiciğime söz veriyorum, buraya bir daha gelip uzun zaman geçireceğim diye. Ay işalla bi sefkülü bulurum da onlan gelirim kııızzz...


Radyodan eski partnerim Cem Ceminay'ın Dalyan'da bir evi var. Bu selfiyi çekip ona yolladım. O da bana dedi ki, "Bizim bi Hacı İbrahim var, ara da seni üstü açık Mini Cooper'ı ile gezdirsin"



Ulan hem hacı hem de üstü açık Mini Cooperlı adam kim ola ki diye hemen aradım. Allahım Allahım, hakkaten enfes biri çıktı geldi. Hem de kilometrelerce uzakta iken, hiç üşenmeden...


Hâlâ ve hep bağlantıda kaldığımız İbrahim Beyciğim ile beni tanıştırdığı için Cem efendiye buradan bir selam çakıyorum.


Şimdi sana bi şey anlatıcam fakat onun hiç görsel malzemesi yok. Bu yüzden şu eski fotoğrafla idare edelim. Sağdaki sarı kazaklı Ali, beni Dalaman Weekend için otelinde misafir eden yakışıklı arkadaşım. Yeniden Dalaman'a geldiğimi duyunca, beni aldı ve gece yemeğe gittik. Issız bir yerde, bir açık hava restoranıydı burası. Şimdi adını hatırlamıyorum. Sağından solundan dereler, kanallar, sazlıklar geçen bir yerdi. Mekân sahibi, "Geç oldu, biz gidiyoruz, kapının sürgüsünü çekersiniz" diyip giderken ben ışıkları da söndürttüm. İki arkadaş gam  götüren sohbetin derinine dalmışken, gecenin karanlığında tekinsiz bir otomobil gelip biraz uzağımızda durdu. İçinden el fenerleri ile inen iki adam, telaşlı hareketlerle bir şey aramaya koyuldu. Memlekette bombalar falan da güm pat patlıyo ya, bizim kafa da rakıdan dumanlı, ben Ali'ye dedim ki, "La Ali, bunlar adam öldürmüş, ceset gömücek" 
Ali de otelci ya, turizm geliyo hemen aklına, "Yok laa" dedi, "Bunlar Dalyan'la bağlantıyı kesmek için şu küçük köprüye bomba koyacak PKK'lılar" diye götünden salladı. Biz ikimiz, coğrafyanın, saatin ve anasonun da etkisiyle bu hikâyelerimize öyle içten inandık ki, hop candarmayı aradık. Ama ben nasıl korkuyorum! Sürüne sürüne tuvalete gidip saklandık. Bi ara pisuvarı yalamış olabilirim kör karanlıkta. Ali diyo ki, "Kızım tuvaletin içine o kadar saklanma, herifler gelirse kaçamazsın" Hey Allahım bahçeye çıksam, zannediyorum ki vurulucam. Ya salaklık ne fena bi şey. Neyse, jandarma geldi falan. Bu herifler meğer balık avlıyormuş gerizekâlılar. Fakat bi sabıkalı hâlleri var, öyle salak salak balık mı avlanır lan? Altımıza sıçtık korkudan. Hayır bi şey diil, tuvalette saklanırken annem aradı. "Anne kapa kapa, ayh operasyon var burda" diye kapadım... Kadının yüreği koptu!


Tabii ben öyle sandım. Eve varınca annem, Nuray ve Reyhan candarmalı ve aksiyonlu hikâyemi pek heyecanla dinledikten sonra, bi bok olmadığını anlayan annem, "İyi hadi şimdi dayının ağaca tüneyen tavuklarına bak da zıbar" dedi bana... Ya gerçekten bunu dedi. Hadi annem bunu dedi, bu bomba bir... Dayımın ağaç dallarına tüneyerek uyuyan tavuklarına ne diyorsun? Bu da bomba iki. Yemin ediyorum deliler ülkesi...


Ertesi gün, Sarsala Koyu'na gittik...


Na böyle kolum kadar kertenkeleler de tıpkı bizim gibi güneşe çıkmış kıçını başını ısıtıyordu sahilde...



Mösyö Hacı İbrahim de geldi Sarsala'ya. Annemin sarmalarına hasta oldu. Biz de onun centilmenliğine...



O arada, Reyhan kulağından küçük bir operasyon geçirdi. 



Gözünü açar açmaz, kırmızı sutyenini kafasına bağlayıp yastıktan bir bebek yaptı kendine ve "Doğurdum" diye Facebook'tan paylaştı...


Sonra bana diyorlar ki, senin bu manyaklığın nereden? Aha işte, etrafımdaki kocakarılarımın hâline bakınız, top tüfek atınız... Oh şit, dönüş yoluna ne zaman geldik?


Demem şu ki sevgili arkadaşçım, bak hem vallahi hem billahi, ananın bazı hâllerine katlanamıyorsan bile onunla gezmeye git. Biliyorum çok ısrar ediyorlar, gereksiz endişeleri olabiliyor ve bazan da acayip cimriler ama bunu yap... Rahmetli Niyazi Eniştemin lafı eldi geldi aklıma. Kaynanası olan anneanneme söylermiş: Öleceyiz be anne! 
Eyy gidi ey, ne anneannem kaldı, ne de Niyazi Enişte...


Selam olsun hayat sana... Bu maceraya Freddie'nin, yarın hiç olmayacakmış gibi sevmeyi anlatan bu şarkısı ile veda ediyorum...

Öleceyiz be anne!


Pazar, Ocak 08, 2017 tarihinde yazıldı.

1 yorum: