Her köşesi ayrı güzel İtalya için Türkiye'nin gözde tur şirketi Pronto Tour ile yola çıkıyoruz. Ay nasıl halecanlıyım ay ay ay...
Günlerden temmuzun 19'u, yıllardan 2015... Adından sıkça söz ettiğim oğlum Ata ile gidiyoruz.
Limandaki hâlimizi gör isterim.
3 saatlik uçuşun ardından Milano'ya indik. Saatler hop bir saat geri alındı. Otobüsle Venedik'e geçiyoruz.
Böyle turlarda başta herkes pek efendi ve mesafeli durur. Bayılırım bu insanları hop hop kaynatmaya. Ama dur, daha vakit var.
2 buçuk saatlik otobüs yolculuğunun sonunda işte Venedik'te vaporettodayız...
Şimdi evvela coğrafi olarak durumumuzu anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Bu, bildiğin deniz. Görünen de Venedik.
Bak bu Venedik lagünü. Deniz kulağı da deniyor böyle acayip şeylere.Denizle karanın kafası karışıyor. Birbirinin içine geçiyor ve böyle sulak alanlar oluşuyor. Hah işte ecnebice lagoon, bizce lagün bu. Venedik, o ortadaki büyük ada.
Venedik adasına kadar denizden yol çekmişler ama bi yere kadar. Sonra ya yürüyerek ya da vaporetto ile adanın öte tarafındaki merkezine gitmen lazım. Vapurla geçiverdik.
Pronto ile gelen ekibin tamamı bu. Ortadaki lacili yakışıklı, rehberimiz İnanç. Bi ekip bu kadar mı tatlı olurdu yaleppim! Burası da San Marco Meydanı. Mühim. Gidersen illaki göreceksin.
İnanç, ekibi serbest bıraktı. Ata ile Büyük Kanal kenarına oturup meşhur Venedik'i seyre koyulduk.
Bazıları, bu kanalları, su basmasıyla oluşmuş sanıyor. Yok öyle bir şey. Düpedüz deniz. Acayip dedim ya, Venedik'te sokakların büyük kısmı denizden. Gondol, adamların eli ayağı.
Acıktık. Ata'nın arkasındaki Ponte di Rialto. Yani, Rialto Köprüsü. Mavili olan ise Amerikalı türis. Kanka olduk hemen. Feysbuklar alındı verildi.
İtalya'ya gelince ne yiycen? Makarna yiycen. Bu midyeli, domatesli ve bayıltana dek sarımsaklı çubuk makarna. Ben öyle İtalyanca, anneme desem katiyen anlamayacağı isimli makarnaları demem. Midyeli çubuk makarna işte karşim.
Şimdi evvela coğrafi olarak durumumuzu anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Bu, bildiğin deniz. Görünen de Venedik.
Bak bu Venedik lagünü. Deniz kulağı da deniyor böyle acayip şeylere.Denizle karanın kafası karışıyor. Birbirinin içine geçiyor ve böyle sulak alanlar oluşuyor. Hah işte ecnebice lagoon, bizce lagün bu. Venedik, o ortadaki büyük ada.
Venedik adasına kadar denizden yol çekmişler ama bi yere kadar. Sonra ya yürüyerek ya da vaporetto ile adanın öte tarafındaki merkezine gitmen lazım. Vapurla geçiverdik.
Pronto ile gelen ekibin tamamı bu. Ortadaki lacili yakışıklı, rehberimiz İnanç. Bi ekip bu kadar mı tatlı olurdu yaleppim! Burası da San Marco Meydanı. Mühim. Gidersen illaki göreceksin.
İnanç, ekibi serbest bıraktı. Ata ile Büyük Kanal kenarına oturup meşhur Venedik'i seyre koyulduk.
Bazıları, bu kanalları, su basmasıyla oluşmuş sanıyor. Yok öyle bir şey. Düpedüz deniz. Acayip dedim ya, Venedik'te sokakların büyük kısmı denizden. Gondol, adamların eli ayağı.
Acıktık. Ata'nın arkasındaki Ponte di Rialto. Yani, Rialto Köprüsü. Mavili olan ise Amerikalı türis. Kanka olduk hemen. Feysbuklar alındı verildi.
İtalya'ya gelince ne yiycen? Makarna yiycen. Bu midyeli, domatesli ve bayıltana dek sarımsaklı çubuk makarna. Ben öyle İtalyanca, anneme desem katiyen anlamayacağı isimli makarnaları demem. Midyeli çubuk makarna işte karşim.
Ve otele dönüş vaktinde İnanç bizi limanda topladı. Yeniden vapurla otobüse, oradan da bak yıldızlı yerdeki Noventa di Piave'ye otele gideceğiz. Otel niye o kadar uzakta dersen, paşa dedenden kalma servetin varsa, gel Venedik'in göbeğinde kal derim.
Ve ertesi sabah. Ekipten ayrılıp ana oğul, Venedik'i hallaç gibi attırmak üzere tren bekliyoruz.
Venedik merkezindeki istasyonun adı Santa Lucia. Bindiğimiz yer Dona Piave Jesolo. Ödediğimiz para kişi başına 4,75 Euro. Ay ne pahalı be!
Hava anormal sıcak. Burası Büyük Kanal.
Bak böyle. Yani Venedik'in ana caddesi.
Adamlar bunları o kadar ustaca kullanıyor ki, benim bin senelik kaptan babam gelse, billahi bir duvara toslar.
Bunlar, bırak duvara toslamayı, birbirinin sağından solundan bile marifetle geçiveriyor.
Venedik'in maskeleri çok meşhur. Dükkânlarda bir servet değerinde satılan böyle inceliklileri de var,
işportada azıcık daha insaflıca kazıkladıkları bu türleri de... Ben bunlardan aldım ve Allah biliyo ya, bunlar kesin Çin işi...
Venedik çok kazık bir yer. Yeme içme pahalı, gondol kiralamak pahalı. Diyelim çantana sandviç attın, ekonomik hâlledeyim diyorsun,
gebersen çişini yapacak bedava yer bulamazsın. Tuvaletler tabii ki parayla ve restoranlar ya da kafeler, orada yiyip içmediysen seni işetmez. Benim zaten öyle huyum yok da, her dükkâna işemeyi âdet edinen turist kardeşlerimi baştan uyarayım.
Bak, gondol kiralarına bak bak! Tıkla büyüsün.
Venedik'te kanallar eskiden ay çok pismiş. E ne olacak, dar ve akıntıdan yoksun olunca, öyle olur tabii...
Uğraşmışlar, temizlemeye gayret etmişler ama yine de çok ara kanallarda inceden bi bok kokusu geldiğini söyleyen var.
Bu Venedik, 18'inci yüzyıla kadar bir kent devlet. Şimdiki İtalya yok yani. Vatikan, ciddi bir rakibi mesela.
Bunlar kafayı çalıştırıyorlar, diyorlar ki, "Hey dostum, bizi bu hayatta ne kurtarır?" Hop buluveriyorlar: Ticaret! E peki her yanımız deniz, ticaret için ne yapmalı? Gemiler yapmalı cicim, gemiler. Bunlar tonla gemi yapıp, Akdeniz'de paranın anasını satıyorlar affedersin.
Osmanlı ile ilişkileri de iyi. Bizimkiler, bakarsan Akdeniz'de hâkim ama ticaret gemileri yok yavrucakların. O yüzden malı mülkü başka milletlerin gemilerine taşıtıyorlar. Dolayısıyla Venedik önemli. Ama Venedik'in bizimkiler açısından başka bir numarası daha var...
Bak bu kapı zili... Evet çok estetik. Hah ne diyordum. Bizimkiler açısından başka bir numarası daha var. Bu Venediklilerin malları çok kaliteli. Böyle olunca ne oluyor? Bizimkiler bastırıyor parayı, camilerin avizelerine kadar bunlardan alıyor. Saray, itibarlı misafirlerine Venedik mallarını hediye ediyor.
Yani demem o ki, bu Venedikli tüccarlar anacım, tarih boyunca bizim çok paramızı yemişler. Ama ben yedirmem! Ne bu dilenciye para verdim,
ne de bira içerken kazıklandım. Bir yere oturup içsem tonla para vereceğim birayı Coop marketten alayım dedim. Fakat, vallahi restoranlarla anlaşmalı gibiler, biraların hepsi sıcaktı. Dolaba koymamışlar. Ben de aldım iki bira, attım derin dondurucu kısmına... On dakka bekleyip buz gibi içivericem.
Bak bu İç Çekme Köprüsü... Mahkûmlar oradan geçirilip mahpusa götürülürken son bir kez denize bakıp iç çekermiş falan diye bir hikâyesi var.
Duy da inanma! Bunlar şimdilerde turizmin taciri. Kıçlarından atıyor da olabilirler. He de, geç...
Fakat şimdi sana hiç de atmasyon olmayan bir hikâye anlatıcam. Bak burası San Marco Meydanı. Arkamdaki ise San Marco Bazilikası. Tam kemerli kapının üstünde 4 at var görüyor musun? Hah o atlara iyi bak...
Bunlar aslında İstanbullu. Şaşırma! Bak anlatıyorum. 1200'lerin başında Hıristiyan kardeşlerimiz, biz bi gidek de Kudüs'ü mudüsü alak da gelek diye örgütlenmiş ve yola çıkmışlar. Fakat yolda cayıp İstanbul'a dalmışlar. Perpeşiran etmişler İstanbul'u... Dur, o sıralar İstanbul bizim diil daha. Sene 1200 diyorum sana. Sultanahmet'te hipodrom var ya, hah bu atlar orada dururmuş.
İşte bu atları da yağmaladıkları ganimetin arasına ekleyip götürmüş pis herifler. Tabii şimdi bazilikanın cephesinde duranlar replika. Orijinalleri kapalı odada. Paslanıyor, yeşilleniyor açıkta durursa.
Bir tam günde Venedik hakkında öğrendiklerin, izlediklerim, edindiklerim bunlar arkadaşcım...
Gittiğinde, Instagram'a atıp bol bol layk toplayacağın bir sürü fotoğraf çekeceksin...
Makarnanın envai çeşidini lüpleteceksin.
Yanına en sevdiğini alıp sokaklarını şenlendireceksin.
Ben öyle yaptım!
Sonra yorgun argın oturdum tren istasyonunun merdivenlerine,
Venedik'e akşamın inişini seyrettim...
Hoşçakal cicim Venezia... Buralara kadar gelmek, seni görmek lazımdı. İlgini çekiyorsa, benim gittiğim tur için sen de Pronto Tour'un sayfasına girip, İtalya turlarına bakabilirsin.
Yarın Floransa'yı anlatacağım... Bende kal. ;) Kıps!
Pazar, Ocak 17, 2016 tarihinde yazıldı.
Dünya üzerinde başka böyle bir şehir yok..Gerçekten pahalı bir şehir, kanal turu mutlaka olmazsa olmazlarından..şehirin içinde kaybolmamak için ki kaybolmak çok kolay, sokakların köşe başlarında tabelalar var..yönünüzü , yerinizi bu tabelalar ile rahatlıkla bulabilirsiniz..
YanıtlaSilBurç Dura
San Marco bazilikasındaki atlar, işin sadece görünen kısmı, yayınlar mısın bilemem ama diğer bir yorumumda Rönesansı doğudaki bilimi çaldıktan sonra gerçekleştirdiklerini anlatmaya çalışmıştım. Sadece Hıristiyan İstanbul'dan değil, Müslüman Kudüs, Şam ve Bağdat'tan binlerce kitap yağmaladı bu hırsızlar. Sonra da çaldıkları bu bilgiyle uyguladıkları yeniliklere Rönesans adını verdiler. Endüstri ve sanayi devriminden sonra, petrolünün üzerine oturmak için türlü numaralar çevirdiler. Aynı numara geçen yüzyıl yaptıkları anlaşmayla 100 yıl uzatıldı. (Yani tamamen bu toprakları elde edebilmek için 100 yıl ek süre verildi) Şimdilerde de bizden daha ileride ve medeni imiş gibi görünseler de, anlayan beyinler ve gören gözler iki yüzlülüklerinin zaten farkındalar. Yazdıklarımı yayınlayıp, yayınlamamanız önemli değil. Bu adamlar zaten 800 yıldır buraların kültürünü, bizden saklıyorlar. Bilgileri yayınlamıyorlar. Güneş balçıkla sıvanmaz, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ama bilgi er ya da geç ortaya çıkıyor ve daha da ortaya çıkacak çok daha önemli gerçekler bulunmaktadır. Neden bu bilgileri aktardığımı soracak olursanız az önce fark ettim ki bugün bir saat önce halkalı ay tutulması varmış. Önem verdiğimiz konular hakkındaki iletişimi de ifade eden bu durum hakkında, gökyüzündeki gezginlerin (gezegenler) takibini ve yorumlarını doğru yapan kişiler daha fazla bilgi sahibidir.
YanıtlaSilSaygılarımla,
Az önceki satırlar şu şarkı eşliğinde yazılmıştır: https://www.youtube.com/watch?v=Vm0VBWnUhvU
YanıtlaSil