ALAÇATI CANA KARIŞIR



2013 Mayıs'ının 26'ıncı günü, tek günlüğüne İzmir'e kaçtım. Sonra mevzu Alaçatı işine döndü, gel bak dinle... 


Esin, "Buika konseri var kız gelsene" diye çağırınca, Buika sanki İstanbul'da da sahneye çıkmayacakmış gibi "Oluuur" dedim ve biletimi aldım hemen. 


Sabiha Gökçen'de Pegasus'un Ekopark'ı iyi. Günlüğü 10 lira. Zaten alan da bildiğin Pegasus Airport. Her yer sarı kuyruk...


Uçuşum cumartesi akşam olduğu için otopark tıklım tıklım dolu. Kapısında durup bekledim, biri çıksın da gireyim diye. 



Hava limanlarında bir şey yeme içme âdetim yok, zira her şey kazık. Sadece Mc Donald's dondurmalı tatlısını yiyorum paraya kıyıp.



Diğer restoranlarında 4-5 liraya yediğin dondurmalı tatlı, uçağa bineceksen eğer 7,25 lira. Niye ki? 



Suyumu bile yanımda taşıyorum mataramla. İç hatlarda da sıvı kısıtlaması olmasına rağmen, İstanbul çıkışlı uçuşlarda çok sıkıntı olmuyor, uçağa sokabiliyorum. İzmir Adnan Menderes gözünün yaşına bakmıyor ama, demedi deme, parfümünü, deodoranını kaptırma bak. 


Bu barkod başka bir uçuşumdan. Çünki bu seferkini bulamadım arşivimde. Şunun için paylaşıyorum, eğer bagaja valiz vermiyorsan, online check-in yaptır ve telefonuna gelen bu barkodu göster, geç. Hâlâ yapmayan var, şaşıyorum. Hem de adınla karşılıyorlar,"Banu Hanım, online check-in. Hoş geldiniz, iyi uçuşlar Banu Hanım!"
Sağ olasın gözüümmm!



Uçakta kocaman motorun üstündeyim yine. 



Hattâ kanadın da... Ve uçmak, benim açımdan tarif edilemez... Param ve vaktim yetse, her hafta bir yere uçarım. 



Gece körü İzmir'e indim. Esin'in Karşıyaka'daki evinde kalacağım. Esin bana bisiklet düşkünlüğümü bildiğinden bunu almış. Çok severek giyiyorum. 


Ertesi sabah kızlarla buluşuyoruz, bir günümüz var, Alaçatı'ya gideceğiz. Tek tek söyleyeceğim sana şimdi kızlar kim... 



Bu Esin, kadim yol arkadaşım. İzmir'deki evim... 


Bu Fulya... NTV'de çalışmıştık. Almanya muhabiriydi. 


Bu Melis, Fulya'nın kuzeni...


Bu da ben. Üzerimde yine Nil'in Pink Floyd'u. Artık tahta bezi kıvamına geldi ama atmıyoruz inatla ve bu hafta sonu Roger Waters'ın konserine gidiyoruz. (4 Ağustos)


Önce kahvaltı edelim dedik. Saat 08.00'de çıktık evden. Ben bilmiyorum buraları, beni Hanedan diye bir yere götürdüler... 


Hanedan Restoran

Sofra yavaş yavaş donanmaya başladı. Kahvaltıda ayran içen benim... 


Pişi

Bunun adı pişi imiş. Epey lezzetli. 



Çete "şimdilik" bu kadar...



Bak bu, masanın arkasında çalılara dayalı duran, Melis'in çantası, evet çok şık...


Fulya, Almanya ve Dikili'de yaşamasına rağmen, her fırsatta bir araya geldiğimiz önemli bir arkadaşım. İyi bir gazeteci. Hasret gideriyoruz. 


Esin ile Melis'in dedikodusuna bayıldık... 



Sigaram bitmişti, Hanedan'ın sahibi amcadan istedim, çat diye çıkardı, iki tane verdi. Bazı insanlar çok sempatik, Hanedan'ı muhabbetle selamlıyorum... 


4 kişilik kahvaltıya 80 lira ödedik. Şimdi yeniden arabaya ve yola... 



Yollar yine yeldeğirmeni dolu. Ya hu ben de biliyorum bunların yeldeğirmeni olmadığını, ilişme... 



Yol tabelalarına bile bayılıyorum. Diyor ki, "Ey Banu, Ege'desin, tadını çıkar"



Alaçatı'ya geldik.



Girişteki hediyelikçi güzel. Esin yalandan saçlarını savurtuyor...



Ben geri kalır mıyım? Hemen poz verdim. Zaten kamera görünce havaya girip donuk kare yaşamama şaşıran çok. 

Alaçatı Orta Kahve

Çarşının göbeğindeki Orta Kahve'ye geldik... Arkamızda Aşkın Nur Yengi vardı. Fotoğrafını çekmedim, ne çekeceğim? O benimkini çeksin!

Alaçatı

Yabancı memleketlerin paralarını fotoğrafladığımı bilen Esin, 20 Lira ile beni çekiyor. "Türkiye'de tatildeydim yazarsın" diyor. 



Kahveler içiliyor...



Fallar bakılıyor... 




Ben istiyorum bana hep yollar çıksın. Müteşekkirim esasen, zira hayatta hemen her şeyi yapmışım, görmediğim yerleri görmemenin dışında. Anladın mı? O yüzden gitmek lazım... 


Yaşasın büyük deli geldi. Bu Gülfem! Gülfem Kessler. 


isla bonita diye çılgın bir dükkânı var Alaçatı'da. 



Gülfem sıradışı bir kadın, onu tanımaktan memnunum.


Sanırım o da beni... 


isla bonita'da el emeği, göz nuru, tasarım işi objeler ve eşya satıyor. İnci Bacacı ile birlikte bütün yaz harıl harıl çalışıyorlar. İnci, biz gittiğimizde henüz gelmemişti Alaçatı'ya. 


Bunlar İnci'nin işleri. 

Erdem Yalçın

Her şeyi boyayıp can katıyorlar. Bu Erdem Yalçın'ın eseri. Onu da nerde görsem tanırım. 



Gülfem de bir gezgin. Gezip görenin hâli başka, her yanına yansıyor. Hollanda'da okumuş, ABD Long Island'da yaşamış, Güney Afrika anıları bile var. İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Flamanca biliyor. Bu, Hayat Güzeldir pozumun dabıllısı. Gülfem'in elindeki makasa dikkat. 
Kessler, keser!

Naro

Gülfem'den dallı güllü magnet satmasını bekleyemezdik...


O da öyle yapmıyor zaten... 


Bunlar çantalar... 


Bunlara yine İnci eli değmiş, hemen tanırım... Yastık.


Devamı...


Bu alüminyumlar kavanozdu sanırım. Almadığıma pişmanım eğer öyleyse... 

flip flop

Benim flip floplarım pek rahat değil. Zaten, "Walk a mile in my flip flops" diyen de ben değilim. 


Kadınlarım yine kaynaştı. 



Esin çek çek, bak Gülfem'i nasıl ısırıcam!



Grooöööaaarrr... 


Veee günün sürprizi, Soner geldi Bodrum'dan! Soner'i Bodrum yazımdan hatırla! Üsküdarlı Arnavut Soner. İlkgençliklerimiz, eskilerimiz, anılarımız. Ah Soner neler oldu di mi?


Gülfem'den bana bir yüzük aldı. "Aa, yüzük anlamlıdır Soner, şimdi beni de alıcan" dedim, "Yürü lan" dedi.


Gülfem'den sonra Alaçatı'nın içine içine daldık... 



"Fotoğraf bozmakta üstüme yoktur" diyor Esin. Esin seni çok seviyorum, boz!


Mavisi tam tutmasa da Ege penceresi... 


Gözde Baykara'nın müthiş resimlerini görmeyi kaçırmışız, ilanı duvarı süslemeyi sürdürüyor...


Bu pencerenin mavisi tutmuş. Aslında pencere de değil, ayna. O yüzden yandan yandan çektim...


enginar

Bunlar enginar. Aklım çıktı! Bu ne güzellik. Çiçeklenmiş hâli.



Bu hanımefendi satıyordu enginarları. Yanındaki pembe kır çiçeklerini de... Onlar da bamyanın çiçek açmışı. Yok be atıyorum. İnanma. 


Kır çiçekleri güzel ama bir begonvil değil... 



Burası Sesil Otel'in bahçesi... Kalmadık, baktık.



Burası da kıraat eyleme yeri. Kıraathanesi desem şimdi, algı şaşacak. Erkeklerin öbek gibi yığılıp oturduğu mahalle kahvelerine kıraathane tabelası koymak ne mallık! 


Uuuuuu, gözlerime inanamıyorum sevgili dinleyiciler! Yine beleş lokma buldum. Al sana Ege'de yaşamak için bir sebep daha. 


Lokmaları bu yakışıklı amca yapıyor. Fulya "Hayır var hayır" deyince, "Hayır var ne demek len" diye mal mal baktım. Hani her şerde var bir hayır, bu mu? "Yok kıııız" dediler, "Hayrına lokma var" Heeee, meğer beleşine dağıtılan lokmanın adı kısaca Hayır imiş. 


Esin yine bir kareden pörtlerken. :)


Lokmacı amca çok cömert, şaka değil. Bizi burada oturttu... 


Sakızlı kurabiye de ikram etti. Sadece içtiğimiz sodanın, çayın parasını aldılar. 


Agop'un kazı gibi yedik...


Çok beğendik...


Ay uy ayacıklarım... Biraz oturmak iyi geldi. Sandalla sürtmek iyi fikir değil. Evrim'in hediyesi bunlar.


Lokma şöleninden sonra arabalara yerleşiyoruz, denize gideceğiz...


Esin kurban olurum arkadan pörtleyen kafana senin ben. 


Ben oğlanların arabasındayım. Direksiyondaki Bülent, Soner'in arkadaşı. İlk kez karşılaştık. Bayıldık. Ortak kanımıza göre, Bülent İzmir'in en centilmen erkeği. 


Kızlar arabası önden gidiyor, biz peşinden... 




Arada bir öne geçtiğimiz oluyor. 


Paşalimanı'nda Alıç'ın evi varmış satılık. Alıç'ı tanımıyorum. Fulya'nın çılgın bir arkadaşı. 70'inden sonra Grönland'a mı yerleşmiş, ne... 


Evi Soner'e gösteriyor Fulya. Soner emlakçı ya o bakım... 




Esin Allah iyiliğini versin. Yine pörtlemiş. Ev 500 bin dolarmış. Esin, "500 bin lira olsa bakardık çaresine" dedi. Artiz. 


Evin manzarası da bu. Şimdi sahiline inip yüzeceğiz... 


Bahçesi pür çiçek...


Denizi billur...


Bu sakız ağacıymış. Kendimi çok cahil hissediyorum...


Melis ile Soner denize uçar adımla gidiyor...



Ama yüzmeyip muhabbeti tercih ediyorlar... 




Esin, Fulya ve Bülent cuppaaaa suya... 


Kudurdular suda... 


Kudurmaya karada da devam ettik. 


Bülent, Ankara havaları çaldı. Allah seni inandırsın, kekonun önde gideniyiz!


Kekoluğumuzdan utanıyor muyuz? Asla! 


Hayatta ölüm diye bir şey var. Tadını çıkar. Elitist elitist tepeden bakma hiçbir şeye... 


Hayat Güzeldir pozu ver, her yerde!



Arkadaşına sarıl, onlar senin hazinen...


Gerektiğinde ona dayan, dinlen... 


Ve şükret arkandaki kocaman dünyaya... Çünki hayat gerçekten bir gündür, o da bugündür... 



Deniz ve felsefe faslı bu kadar. Hadi tekrar yola... 



Bu kez direksiyonda Soner... Yerim seni şaşkın!



Dizimde bikinimi kurutuyorum. Arabasının USB girişi torpidonun içinde, ne manyaklık!



Ilıca'dan geçiyoruz. 



Nil'e hamileyken ne yüzmüştüm bu plajda...



Benzine durduk, Soner bizi serinletti. 



Kendi de serinledi...



Ne ara üstünü değiştirdi bilmiyorum, kudurdu kudurdu... 



Soner çok komik adam. Sürekli anlatır ve güler. Ama bir yandan da nasıl içlidir bilemezsin. Dannn diye bir durur, bir laf eder, ciğerini yakar. Bak üşenme, Bodrum yazımı oku... Orada bir hikâyesi var.





"Ya bi' dur, ben de konuşayım Soner yaaa!"



Canım Bülent! Biz kudururken ciddiyetle arabayı sürdü. Çantamızı taşıdı, unuttuklarımızı toparladı, güzel güzel yerlere götürdü. Bülent seni hiç unutamam, çok yaşa... 



Anam, kızlar nerede?



Hah, göründüler... 


Acıktık, bir şeyler yemeliyiz... 


Güzelbahçe'ye Cavit'in Yeri'ne geldik. 


Bütün eti kökü Bülent pişirdi, paşam benim... Hesabı da ödetmediler Soner ile. Kaç para harcadık burada bilemiyorum. 


Bülent çok mutlu ol e mi! Hep gül...


Derken Evrim de geldi. Evrim bana İzmir'in yolunu öğreten arkadaşım. İzmirli ilk arkadaşım belki de. 



Evrim benim için çok şey... Artık yok! Cenevre'ye yerleşti, Evrim seni çok özlüyorum...



Arnavut yine anlatıyor: "Benim adım Arnavut Soneeer! Üsküdarlı Arnavut Sonerrr!" 



Güneşi devirdik, geceyi doğurduk. 


İzmir Arena'dayız. Mal mal poz verdik. 


Buika hatunu dinlemeye geldik. 
 Sağ baştaki Nazlı ile sol baştaki Mustafa da 
katıldı.



Arena'nın ses düzeni berbattı, Buika'yı paçavra ettiler, hiç beğenmedik... Geceyi Karşıyaka'da bir kafede bitirdik, zıbardık uyuduk saat 03.00'e doğru... 



Sabah 09.00 sularındaki uçakla geri dönüyorum. Dosdoğru radyoya gidip çalışacağım. 



Hoşçakal İzmir...



Hoşçakal Karşıyaka...



Merhaba İstanbul, Prens Adaları... 
Ben geri döndüm... 

Alaçatı'da bir yerde
Tepede oturduk 
Denize karşı senle
Yüzüm rüzgâra dönük
Başın dizlerimdeydi
Ellerim ellerinde
Sevdalar yüreğimde
Rüzgârın olduğu yerde
...
Başım dizlerinde
Sevdam yüreğinde
Ellerim ellerinde
Alaçatı'da bir yerde... 
(H. Rezan Gülseren)
Pazar, Ağustos 04, 2013 tarihinde yazıldı.

18 yorum:

  1. elinize sağlık oldukça az bilgi ve yorum içeren bir Alaçatı yazısı olsada, anlatım güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Sedat,

      Cok haklisiniz. Ben de dun Alacati ve Cunda yazilarim icin aynini dusundum. Fakat arkadas evinde kalinca sanirim boyle oluyor. Yani, otel masrafi yazamiyorsunuz. Yedigimizi ictigimizi yazmaya calisiyorum ki, en azindan bu bilgileri icersin. Eger daha cok bilgi icersin dersem, gittigim yerde muhabir gibi gezerim saniyorum. Aman Allah esirgesin. :)

      Bu blogun amaci ozellikle yurt disi gezilerde bilgi vermeyi de gozetmek, yurt icinde ise acikca gezmeye kiskirtmaktir. Fakat elimden geldigince yurt icinde de bilgi paylasimini artirmaya calisacagim.

      Selamlar, sevgiler.

      Sil
  2. Merhaba. Yazınızı Okudum.

    Alaçatı Hakkında Pek Bilgi Edinemedim. Daha Çok Arkadaşlarınızla Yaptıklarınızı Ve Fotoğaflarınızı Paylaşmışsınız.

    Yine De Elinize Sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Meltm Aydin merhaba,

    Gozunuze saglik. Ev Bezgini, didaktik degil, "kafasina gore" bir blogtur. Yedigini, ictigini, guldugunu, gectigini, gordugunu, odedigini, gezdigini anlatir. Asil kaygisi, memleketin disina gittiginde bilgi aktarmaktir, icindeyken benzin, ekmek, su, bu hepimizin malumudur. Bu acidan bakinca bir almanaktir, andictir, hatira defteridir, yilliktir. Otelde kalmadiysa otel parasi arastirmaz. Sokakta yemediyse restoran fiyati analiz etmez. Bunlari yaparsa, faturalarina kadar fotograflar, paylasir.

    Bu kez de boyle olsun be!

    YanıtlaSil
  4. Yeni bir okuyucunuz olarak bu yazınızı da beğendim, zaten hayata sımsıkı sarılışınızla blogunuza da enerjinizi taşıyorsunuz. Dolayısıyla okurken "hıı, şu bu kadarmış, buraya böyle gidiliyormuş" modundan birden "benim de böyle can dostlarım olacak mı yıllar içinde"ye geliveriyor insan :) Gezmeleriniz hiç bitmesin, bize de bulaşsın diye umuyorum. Ellerinize sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Nevcan Merhaba,

      Yazdıklarımı takip ettiğinizin ne zamandır farkındayım. Ben öyle, saldım çayıra tiplerden hiç değilimdir, biliyor musunuz? :) Bakıyorum, kim okuyor, ne oluyor. :):):)

      Açıkçası, sizin gibi güzel, akıllı, genç bir hanımefendi tarafından taltife layık görülmek beni mutlu etti. Bunu abartmıyorum, çok teşekkür ederim. Hep durunuz buralarda, bir gün beraber bir yere gitmeyeceğimiz ne malum? Biliyorsunuz: Hayat Güzeldir!

      Sil
  5. Alaçatı'ya bir sonraki gidişinizde faydalanabileceğimiz bir iphone uygulaması da var artık. 2Alaçatı adında ve https://itunes.apple.com/tr/app/2alacat/id668433231?mt=8 adresinde :)

    YanıtlaSil
  6. Hiç söylemiyosun, kendim keşfettim bloğunu manyak arkadaşım!

    Süper olmuş tabii ki.

    Kiss

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hacı hacıyı Mekke'de, deli deliyi Dakka'da idi diil mi o laf? :)

      Çok eğleniyorum ben burada. Baktırabildiysem ne mutlu, benim küçük güzel akıllı editörüm.

      Sil
  7. Anlatım her zamanki gibi çok güzel...
    Sıradan şeylerden bile mutlu olmasını bilen koca yürekli bir kadının anlattıkları...
    Öylesine açıyorsun ki içini, seni tanımamak mümkün değil...
    Hayatının her zaman içinde güzellikler içinde olmasını dilerim...

    Okuyacaklarım bitti, anlatacaklarım bitmedi,
    Teşekkürler böylesine bir blogu hazırladığın için.
    Epeski bir radyocu olarak sana iki şarkı hediye ediyorum. Birincisini beğenmezsen ikincisini beğenme ihtimalini biliyorum...
    Dediğin gibi oralarda ve buralarda olmaya devam edeceğim.
    Belki yeni bir yazı yazdığında, belki başka bir sefere, tekrar teşekkürler...
    Ömer

    http://www.youtube.com/watch?v=nluPDDofsE4

    http://www.youtube.com/watch?v=Iq3eOyx9Mes

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ömer... Ne güzel isim Ömer...

      Bu isimde bir oğlum ya da sevgilim olsun isterdim. Ömeeer diye içlenmek, şımarmak, seslenmek çok güzel çünki...

      Şey, ben, umm, adını yazmayayım şimdi, ikinci linkteki uzun saçlı adamı hiç sevmem. Başka şarkı istiyorum.

      Pink Floyd oldu ama.

      Sil
    2. Kör gözlü ozanın ismi, kimilerine göre de esir demekmiş. Yıllarca hep Arap ismi olarak bildim. Meğer bildiğimiz Ömer Ağa dediğim Homeros' un ta kendisiymiş... Kendi yaşadığı topraklarda tanınmayan bir ozan... Ama bu onu tanımayanların değil, onun tanınmasını engelleyenlerin suçu... Bu, belki başka bir zamanın konusu...

      Kimileri de Ömeeer diye bağırır seslenmek yerine...

      İkinci linkteki uzun saçlı adam için daha bugün göz yaşı döktüm... ülkemde ona benzer başka birisi çıkmadı...

      http://www.youtube.com/watch?v=IuYJLWoXfG4

      Homeros7

      Sil
    3. Sen böyle sevince uzun saçlı adamı, belki ben de severim Ömer... Sevmek sari bir şey... Sirayet ediyor. Gülmek gibi. Esnemek gibi.

      Ölüm bize bulaşmasın, her şey olur...

      Sil
  8. o halde bir kez daha "Kayaların Oğlu" Uzun saçlı abimin ne demek istediğini bir kez daha düşün...
    İyi Akşamlar,

    Homeros7
    http://www.youtube.com/watch?v=5auFeQXBqqk

    YanıtlaSil
  9. Belki dinlememiş,
    dinlediği halde belki de hala anlamış olabilir insanoğlu.
    Her şeyin bir zamanı var çünkü...
    Anlamanın bile...
    Sevmek sari bir şey demişsin. Gülmek gibi, esnemek gibi...
    Yüksek enerjini bulaştırdığın kesin.

    Uzun saçlı adamı hala seviyor ve dinliyorum.
    Hatta diyorum ki,
    eskiden uzun saçlı adamı ben hiç anlamamışım.
    Ve ülkeye böyle bir adam hala daha gelmedi...

    2023`ün ılık bir ekim sabahında
    Bacaklarımda hafif bir uyuşma ile uyandım
    Ve sanki yüz yıllık ulu bir çınar gibi
    Kök salmaya başladım o sabah
    Ve ilk kez sağımda solumda asırlardır
    Durmakta olan diğer çınarları fark ettim
    Doğudan hafif bir seher yeli yükseldi
    Ve asırlık çınarlar beni de aralarına aldılar
    Ve 2023`ün ılık bir ekim sabahında
    Yeni bir "Kayaların Oğlunun" doğuşunu
    Beraberce seyre koyulduk...
    1974-1975

    https://www.youtube.com/watch?v=u7BBx4osZ-k

    YanıtlaSil