Ucuz mu ucuz bir seyahat için Ukrayna yolundayım bu kez... Kiev'e uçuyorum.
Yolculuğum Ukrayna Havayolları ile... Çünki biletleri çok ucuz ve uçakları tamamdır. Bilgi için şuraya tıklayabilirsin...
Ukraine International Airlines'ın Boeing 737-800 uçağı 1 Ekim 2015 sabahı Atatürk Havalimanı'ndan saat 06.00'da kalkıyor...
Yol arkadaşım sevgili Pınar ve...
kocası Haluk... Haluk, bana eski kocadan kalan iki çocuktan sonraki en önemli şey.
Limanın otoparkındaki terk edilmiş eski model otomobile acıdım, içlendim sabah sabah:
NERDESİN ZALIM?
Uçakta koltuğum 1A... Business uçuyoruz.
Hoş geldin, beş gittin ikramları ile bizi şımartıyorlar...
1 saat 40 dakikalık uçuşun sonunda Kiev üzerinde alçalıyoruz... Bu gördüğün deniz değil cancağızım, Dinyeper Nehri... Avrupa, doğusundan batısına nehirlerle can bulan yemyeşil bir coğrafya...
Kiev de öyle. Etrafı ekili, biçili...
100 Grivna 15 Lira... Hesabını buradan yapıver.
Hoş bulduk kardiş!
Evimiz şehrin göbeğinde...
Круглоуниверситетская 2/1 кв.22
Fakat ben tatlı canımı sıkıp da hiiiç okumaya hâllenmedim. Ne okıycam!
Günlüğü 60 Dolarlık dairemize bi gittik aa, bu hatun evde. Kimsin, nesin dedik, anlatamadı. Meğer temizlik yapmış, emlakçı gelsin de parasını versin diye bekliyormuş. Bu kısmı aklında tut: Kiev'de İngilizce konuşana rastlamak zor. Tıpkı biz!
Odalarımıza yerleşip hemen sokağa fırladık.
Evin hemen dibinde dev gibi bir AVM ve eğlence merkezi var...
Onun da yanında bu kapalı çarşı.
Budapeşte'de bunun daha bi güzeli vardı: Fövam Ter... Bak onu hatırlıyorum da, bunun adını nasıl diyeceğim? Bessarabskiy rynok...
İtalya'da Roma'ya yakın Nemi'de satılan dağ meyvelerine burada da rastlayınca ay aklım uçtu. Haluk bunlardan kap kap aldı.
Ben de turşulardan. Turşuları hafif şekerli.
Haluk at etleri ile yakından ilgilendi.
Kaptı bi tane denemelik... Ben söylendim, "At yenir mi be, zift yiyesiceler..." Allah affetsin eve gidince lafımı yedim.
Aldıklarımızla eve gidip acil bir yol ardı sofrası kurduk. Meyveler, bira ve turşular şahane gitti.
Değdi billahi.
Uçak çok erken kalktığı için gün bitmiyor ve yemekten sonra Kiev Meydanı'na bakmaya gidiyoruz.
Haluk, Ukrayna ordusu şapkalarından birini bulup takıveriyor.
Ordu diyince biraz Ukrayna'daki iç savaştan söz edeyim sana. Savaş hâlâ sürüyor ama Ukrayna'nın doğusunda. Donetsk ve Kırım'da işler buradaki gibi değil. Çünki Kırım, özerk ama Ukrayna'ya bağlıydı fakat halkın yüzde 80'i Rusça konuşuyor ve Rusya yanlısı. 2014'ten beri de Rus işgali altında.
Doğuda yaşayanlardan kaçmayı başaranlar Kiev ve çevresine gelmiş ama, yaşlılar, parası olmayanlar, yaşlılarını bırakamayanlar kalmış o tarafta.
Bak burası Kiev'in kalbi. Maidan Nezalezhnosti.
Yani Özgürlük Meydanı, Independence Square...
Şimdi Ukraynalı kızları merak ettiğini biliyorum. Bunun gibi kızlar caddelerde çok ama ortalık yıkılmıyor. Bence Saraybosna'dakiler bunları sallar ve sollar.
Çok acayip ayakkabılar giyiyorlar. Kız yürüyemiyorsun, Allah canını almasın!
Her gittiğimiz memlekette illaki Türk ve Türkçe lokanta var. Elbette burada da...
Youtube'da bu rezil videoyu izledin mi bilmiyorum, bir bakıver.
İşte bunlar gibi şeyi elinde gezen hayvan sürüleri yüzünden ecnebi milletler bizi sevmiyor. Benim gibilerin yüzünden değil yani.
Sana biraz Pınar ve Haluk'tan söz edeyim. Pınar doktorasını da yapmış bir diş hekimi ama artık çalışmıyor. Kariyer kısmını tamamladığını ve "karı yer" tarafına geçtiğini söylüyor. Bildiğin prenses.
Haluk ise baş boyun cerrahı. Hastalandığımızda imdat diye ilk aradığımız adam. Çok iyi adam, abi, baba, koca, arkadaş. Onu çok seviyoruz.
Ukrayna'da can sıkan bir ayrıntı var, hemen her şey Kiril alfabesi ile yazılıyor. Kiev'deki yabancılara göre, Ukraynaca ile Rusça çok benziyor ve anlaşılıyor. Ukraynalı ve Ruslar ise tamamen ayrı olduğunu ve birbirini anlamadığını söylüyor.
Şehri didiklerken, Dinamo Kiev Stadyumu'nu bulduk.
Az daha öteye yürüyünce, kamera şeklindeki bu dürbüne denk geliyoruz. Merakla eğilince bi bakıyoruz ki,
karşıdaki helikopter pistinin
çatısının kenarına kurulmuş bu heykel herif, ellerini dürbün yapmış, o da bizi dikizliyor. Şakacılar sizi gidi...
O civardaki parkların birinden geçerken, hararetle dua eden bu teyzeyi görüyoruz.
Dönüş yolunda yine stadyum kapısından geçiyoruz. "Bu heykel bunların Aziz Yıldırım'ı olsa gerek" diyorum.
Haluk çok gülüyor...
Şimdilerde bizim memleketi savaşa sürükleyen hıyarlara kapak olsun diye belirteyim, adamların parası savaşta pul olmuş.
Her kılıkta ve çok sayıda dilenci bulmak mümkün. Aynı bizim Kadıköy. İnsanın içine fenalık getiriyorlar.
Ertesi gün, yani Kiev'deki ikinci günümüz için internetten enfes ve beleş bir etkinlik buluyorum: Rehberli bedava şehir turu!
Buluşma yerine giderken denk geldiğim, Putin'e aşklarını anlatan tuvalet kağıtlarını görmeni isterim.
Bir de Ukraynalı Pepito gördük yolda. Benim köpeğimin cinsinden, Volpino Italiano...
Kiev'de her gün saat 12.00'de Özgürlük Meydanı'nındaki postanenin önüne gelirsen, bedava turlara katılabilirsin. Bu panda efendi de bahşiş almak için orada hazır.
Grubun toparlanmasını beklerken şu renkli abiler gelip pandomim sahnesi kurdu. Kameraların ilgisinden anladık ki, bunlar burada çok meşhur.
Meşhur ve renkli abiler birazdan bizi çekeleyip sahneye ve oyuna dahil etti.
Meşhur ve renkli abiler birazdan bizi çekeleyip sahneye ve oyuna dahil etti.
Pınar ile ben zaten dünden razı, başladık danslarına eşlik edip, herkesten çok eğlenmeye...
Hattâ bir ara adamların elinden şovunu bile aldık.
Televizyoncular da hemen röportaj yapmak isteyince, akşam bi baktık ki aaa Ukrayna'da ana haberdeyiz. Lakin dillerinden ötürü neye konu olduk, bir türlü anlayamadık.
Neyse efendimin ağası, sokak şovundan sonra beleşçi turistler toplanmaya başladı. Haluk, İngilizce bilenle İngilizce, Almanca bilenle Almanca, Fransızca bilenle Fransızca konuşup gruptakileri şaşırtıyor. Bedava Kiev turu için buraya tıklayabilirsin.
Bu Karina. Gönüllü rehberimiz. 22 yaşında, Kiev Üniversitesi'nde Fransız Edebiyatı okuyor.
Bize meydanı anlatıyor evvela. Komünizmin bir zamanlar dev kalesi olan Sovyetlerden kalma bu binada şimdilerde kapitalizmin prenslerinden McDonald'sın hüküm sürmesi ay ne acayip.
Bu meydan, Ukrayna tarihinde hep çok önemli olaylara sahne olmuş. 1991'de Sovyetler'den ayrılmak için yapılan gösterilerden tut,
2004'teki Turuncu Devrim'e kadar her şeyin kararı bu meydandaki kalabalıkların baskısından çıkmış. Turuncu Devrim nedir dersen, ikisinin de ismi Viktor olan adaş başkan adaylarından evvela Yanukoviç, sonra Yuşçenko'nun kazandığı açıklanan seçim süreci diyebiliriz kısaca. 2004 Kasım ayından 2005 Ocak ayına kadar sürer...
Bu meydandaki şu banka oturup sevdiceğin ile buluşursan, onunla muhakkak evlenir ve mutlu bir hayat sürermişsin.
Meydandan sonra ilk durak, St Michael Altın Kubbeli Katedrali.
1108'de inşa edilmiş. Sovyetler 1930'da tahrip etmiş. 2012'deki Avrupa Futbol Şampiyonası hazırlıklarında bunların her birini boyalı maymuna döndürmüşler yazık.
Pınar mum bile dikti.
Yani Saint Andrew. Bu, ilki gibi katedral değil, niye? Çünki katedral piskoposluğun merkezidir ve başpiskopos hep orada bulunur. Kilise öyle değil, bildiğin ibadet yeri.
Aziz Andrea, milattan sonra birinci yüzyılda elindeki haçı bu tepeye diktiği için, kilise burada inşa edilmiş.
İçeri girince bi baktık aa düğün var. Köşeden gudubet suratlı bir kadın çıkıp ay dur fotoğraf yasak diyene kadar hop bu kareyi çekiverdim.
Biz beleşçi turistler, katedralin merdivenlerinde bu fotoğrafı çekindik. (Fotoğraf çekinmek)
Andrea'dan sonra, Karina bizi Peyzaj Sokağı'na götürdü.
Burası, 1980'lerin başında tasarlanan bir proje. Binalar boyanmış ve mozaik hayvanlardan yapılan park güzel.
Burada yakaladığım bu Ukraynalı sarı ile selfi çekiverdim.
Kafasını yediğim...
Kiev'in sokakları derli toplu. Trafik düzgün. Yaya geçidinden geçiyorsan muhakkak duruyorlar. Diğer yerlerde güvenme, kıçından toslarlar billahi.
Karina, beleş turun sonunda bizi Golden Gate'e getiriyor. Biz burada iken Türkiye'de restorasyon projeleri hakkında herkesin ahkâm kestiği bir tartışma sürüyordu. Buyursunlar, Golden Gate restorasyonunda kullanılan yeni taşlar ve eskisinden oldukça farklı görünümü...
Günün sonunda, hepimiz bir miktar para çıkarıp genç Karina'ya bizi gezdirdiği için takdim ediyoruz. Bu sistem bence müthiş. İstanbul'da üniversiteli genç çocuklarla yapmaya kalksak, Sultanahmet'teki kıronun kırosu sözümona turizmciler bizi kıçımızdan vurur. Şaka etmiyorum. Turizm Bakanlığı bizde bu işleri hepten koyvermiş. Git Sultanahmet'e de gör bakalım, işler kimlerin elinde, ne hâlde...
Kiev'de ikinci günün akşamında, gün başka memleketleri aydınlatmaya giderken öyle bir veda ediyor ki, bizim evin penceresinden çığlık çığlığa bu fotoğrafı çekiyorum.
Ve Kiev'de üçüncü gün, daha da güneşli karşılıyor bizi. Bu mevsimde, bu sıcaklık... Yaşasın şans!
Geçit diyerek basite almamak gerek ama bunların içinde koca koca dünyalar var. Marketler, dükkânlar... Hayat aşağıda renkli ve sanırım kışın sıcacık...
Memleket sanat açısından zengin diyorum yani. Bak, kuru ağaç gövdesine oydukları heykel bile insanı nasıl aşka getiriyor.
Bu tabelada Latin harfleri de var ama her zaman bu kadar açıklayıcı olmadıklarını belirteyim.
Bugün yapılacak işler listesinde ilk sıra Kiev metrosunu görmek...
Bu merdivenler dimdik, upuzun ve çok hızlı...
İki ayrı merdivenle toplam 5 dakikada istasyona inebiliyorsun. Tıkla izle...
Metrodan çıkınca yürüyerek Ulusal Manastır'a gidiyoruz. Bu, Kiev'e dışarıdan bakınca görünen en etkileyici binalardan.
Haluk tuttu alkışı...
Ben de göğsüme sıkıştırdığım paralarla ay bi dans ettik, bi coştuk, oh ne de iyi yaptık.
Ölümlü dünya anasını satayım!
Tıkla oynasın...
Manastır, bahçesine girince böyle karşılıyor.
Bunun da kubbeleri kalaylı tencere gibi cayır cayır yanıyor. Nasıl parlak tutuyorlar, bilemedik.
Önünde pozlar verdik.
Aklında olsun, böyle binaların önünde en güzel fotoğraflar, yerden çekilenler arasından çıkar.
Bak...
Zaten Pınar, fotoğraf çekmeye hiç üşenmeyen ve müthiş özenli tavrıyla, gezilerin ideal yol arkadaşı olabilir. O kadar uyumlu, eğlenceli, yardımsever ki, Haluk'u boşarsa onu ben kendime alıcam. Bak bunu da ne güzel çekivermiş.
Manastırdan sonra Motherland Monument'a gidiyoruz.
Yol kenarındaki bu kafede biraz soluklanmaya oturmuşken gıybet ayinine başlıyoruz. Artık ne anlatıyorsam, Pınar'ın ağzı açık.
Motherland Monument, yani Anayurt Anıtı bu... Yerel adı Rodina Mat...
Bak biraz daha uzaktan çekilmişini göstereyim. Çok büyük bir şey bu. İnsanın ödünü koparıyor. Sevimsiz, dev bir heykel. 1981'de yapılmış. Yani Sovyetler'den ayrılmadan evvel. Bu sebeple, sol elindeki kalkanın üzerinde Sovyetler Birliği'nin devlet amblemi orak, çekiç var.
Bacının bulunduğu bu alanda II. Dünya Savaşı Müzesi var. Vatansever Ukraynalılar burayı gezerken tüyleri diken diken olabilir. Savaşlar, tanklar, silahlar ve tarih boyunca hep herif milletinin birbirini didiklemesiyle çıkan bu güç gösterilerine ben gıcık olurum. Burayı da sevmedim. Zaten estetikten de uzak affedersin. 102 metrelik bir Gulyabani...
Geri dönerken Kiev'in şahane parklarının birinde Pınar sordu: "Senin kuru yaprak savuran fotoğrafın var mı?" E tabii ki yok... Dedim ya demincek, Pınar katiyen üşenmez bir fotoğrafçı diye.
Biz onunla daha çoook yerlere gideriz.
Dinyeper'de tekne turu yapalım diye hâllendik ama tekne saatli değil dolmuş usûlü çalıştığı için çok bekledik, caydık.
Nehrin üzerindeki köprülerin birinden karşı kıyıya geçtik.
Bu gördüğün de tren yolunun kenarındaki graffitili duvar...
Turuncu enfes fonu bulunca bissürü poz verdik hâliyle...
Günün sonunda birkaç parça hatıra eşya aldık. Çernobil buraya çok yakın. Bölgede Moskova dışında bir yerde Hard Rock Cafe yok, çakması bol. Ata ve Nil için kaptım birer tane. İlk sahte tişörtleri bunlar oldu.
Salih'in yengesi, Cunda yazımda okuduğun canımın içi Füsun... Kiev'de güzeller güzeli bir kızla evlenip 3 çocuk sahibi olan Salih, yıl sonuna kadar Almanya'ya taşınıyor ve kim bilir bir dahaki sefer dünyanın neresinde buluşacağız diyerek birbirimizden sevgiyle ayrıldık... Teşekkürler Salih!
Ukraine Airlines uçağının kalkmasına saatler kala Haluk, "Bende 1000 Grivna kaldı, size suşi ısmarlayayım" dedi. İkiletmedik tabii ki...
Ve 4 Ekim 2015 Pazar günü akşam üstü saatlerinde Kyiv Boryspil Havalimanı'ndayız...
Çek-in kuyruğundaki kız, illaki sana göstermelik bir bacak şovu yapıyor... Ama ben hiç kaçırmam bunları bak!
Teşekkürler sevgili Ukrayna! Hiç ummadığımız kadar güzel bir 4 gün sundun bize... Dilerim, memleketin tüm sınırları içindeki kavga dövüş tez vakitte son bulsun.
Yazının sonunda Kiev'e niye gidelim sorusunu birkaç madde ile cevaplayayım:
. Vizesiz
. Bize çok yakın
. Çok ama çok ucuz.
. Kendi havayolu şirketleri Ukrayna Havayolları ile çok uygun fiyata uçabilirsin
. Şehir güzel, ferah, çağdaş... Gezmekle bitecek gibi değil.
Ukrayna deyince aklına Ruslana geliyor biliyorum. Hadi bu seyahatin şarkısı da bu olsun.
Pazartesi, Ekim 19, 2015 tarihinde yazıldı.
Sitenizi bugün ekşisözlük sayesinde keşfettim ve abartısız saatlerdir okuyorum.Kah eğlendim,kah ağladım (soma) yatarken son bir gezi yazınızı okuyayım derken kiev'i eklediğinizi gördüm ve ilk yorum benden olsun dedim :) Umarım aklınızdaki her yeri gezersiniz de biz de kendimiz gidemesek bile sizin bu içten anlatımınızla sizin yaşadıklarınızı okuyarak mutlu oluruz :)
YanıtlaSilİzmir..
Her seferinde, daha ne kadar içten yazabilirim diye kendimi zorluyorum. Ödüm kopuyor bu yorumlarınıza karşılık hatalı bir cümle kuracağım da aramızdaki ilişkiye halel gelecek diye! Canım İzmir, çok teşekkür ederim. 24 Ekim'de sendeyim.
SilEline sağlık. Hep çok güzel.
YanıtlaSilSana sağlık. Allah seni ömürlerimizden eksik etmesin.
SilArkeolog, seyyah ve şimdi de tarihçi... Bu ülkeye fazlasın sen. Az yavaş gel. :) Kalemine sağlık güzel kadın! Hep gez, hep yaz; hep yaz, hep gez.
YanıtlaSilKız sen ne deliymissin Çinli yukumon Alman Sebastian Georgia li lasha ve ben AHMET sohbet Alkohol derken Kiev dedim sen çıktın dilerim gelecek te bir yerde karşılaşırız mükemmel anlatmış son ben AB yolunu bitirdim Çin'e oradan Alaska ABD colombia Brazil Afrika ha gücünden Azerbaycan arab yarımadası var 4 senedir geziyom gezdiğim devletleri köy kasaba il karış karış geziyom sevgiyle güller in arasında sevdiceginle kal ok
YanıtlaSil