BUDAPEŞTE, ADAMI AĞLATIR

2014 yazının ikinci yurt dışı kaçamağında bu kez Budapeşte'ye gidiyoruz. 

Budapeşte gezisinde bir parktayız!

Yanımda kalbimin kıymetlisi, en yakışıklım, komikli, entelektüel zekâsıyla hayran bırakan oğlum Ata var. Hayır abartmadım; kirpi de yavrusunu pamuğum diye sever, bilirsin.

7-11 Ağustos 2014 günlerini Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de geçirdik. Biletler yine Pegasus'tan. Buraya uçmaya pek yeni başladılar. İki kişi gidiş dönüş 700 Lira ödedim. 4 taksit seçeneği de var. 


Raporlar, güzelim Budapeşte'nin havasını biraz nazlı gösteriyordu ama ıskaladılar. Yağmura hiç tutulmadık Tuna boylarında.


Sabiha'da check-in kuyruğu. Bu ne kalabalık ya rabbi!

Yeşil pasaport

Neyse ki uçağımıza az zaman kaldı diye Budapeşte yolcularına kıyak çekip öne çağırdılar. Ata'nın pasaportu babasından ötürü yeşil. 


Uçağa varan körükte ağızlar faraş. 


Centilmen bir kral ile yolculuk yapıyorsan, kucağında uyuyabilirsin. 


2 saat 5 dakika yolculuğun ardından Budapeşte üzerinde alçaldık.


Süper! Dümdüz... Bisikletlik memleket. 


Ata, tam bir hafta önce Amerika Birleşik Devletleri'nden döndü. Philadelphia, Washington ve New York'u gördü. 3 hafta bir gençlik kampında gönüllü çalıştı. Bir ay sonra Barcelona'ya gidecek. Şimdi ise annesi ile Macaristan'a inmenin keyfini sürüyor. Şanslı piç.


Kalacağımız hostelin adresi bu. Vodafone kullanıyorsan, geçerli olan ülkelerde günlük 10 Lira fark ödeyerek, Türkiye'deki tarifenin aynını kullanabiliyorsun. Ekranın üstünde de görebileceğin gibi Ata internetime abanmış. 


Macarca, bütün sessiz harflerin yan yana getirildiği bir dil. 


Budapeşte, Buda (Budin) ve Peşte diye Tuna boyunda kurulu iki bölgeden oluşuyor. İkisi 1878'de birleşmiş. 23 idari bölgeye ayrılmış. Hepsi bir valiye bağlı ve biz Peşte'de 9 numaralı bölgede kalacağız. Önce Köbanya'ya otobüsle gitmek gerek. 


200 E numaralı otobüse binmek lazım. Diğer şehir içi otobüs ve tramvaylarda her kapıdan inip binebilirken, bunda dikkat et, sadece ön kapıdan biniliyor. 


Bilet 350 forint. Macaristan, AB üyesi olmasına rağmen kendi parasını kullanmaya devam ediyor. Çoğu yerde Euro geçerli ama sen iner inmez, limanda paranı Euro'dan Forint'e çevir. 100 Lira ile 10 bin 800 Forint alabilirsin. 


Otobüslerde böyle makineler var. Bileti içine sok, tırrrt diye okut.


Makine biletin üstüne böyle bir damga çakacak. Bak bilet konusunda uyarayım, Budapeşte'de toplu taşıma araçlarında turist avcısı memurlar var. Ay ben bilet bulamadım, dur bi dakka cebimdeydi makineye okutacaktım falan kesinlikle dinlemiyor. 350 Forintlik yolculuk için 8 bin Forint cezayı yapıştırıveriyor. 


Bu abiyi Macaristan'da çok seviyorlar. Ferenc, Macar bağımsızlık hareketinin lideri ve 1735'te Tekirdağ'da ölmüş. Aslında yakışıklı adam ama 500 Forint'in üzerinde biraz şapşal çıkmış. Tekirdağ'da oturduğu ev şimdi müze. Geçen hafta Gelibolu'ya giderken tabelasını gördüm. 


Türkçe'deki gibi ü-i-ö-ü bol. Horoz dili yani bir nevi. Bu sanırım, hoş geldin anlamına geliyor. 


Köbanya'daki aktarma istasyonunda Macar mutfağı ile tanışmaya karar verecek kadar acıktığımızı fark ettik. Sağdaki çorba, meşhur gulaş...


Metro biletini makineden aldık. 


Bekliyoruz.


Trenler genelde boş 


ve eski. 


Macarca'dan aklımda kalan bir iki kelimeden biri, Kijarat...


Ay bu metro istasyonunun merdivenleri çok ama çok hızlı geldi bize. İstanbul'da olsa millet yuvarlanır vallahi. 


Ve hedefimiz, Raday utca... Utca cadde demek. Şimdi 500 metre kadar yürüyerek hostele varacağız.


Bak hostelin yeri burası. Corvinus Üniversitesi'ne yakın. Nehre de yakın. Ama en çok kalbime yakın, geceliği 10 Euro'ya kaldım da ondan. 


Raday, fıstık gibi bir cadde. Araç trafiğine kapalı. Gürültü patırtı yok. Kafeler, marketler bol. İsmi, 28 numaradaki kütüphane binasını bağışlayan Gedeon Raday'dan geliyor. Bir nevi Kadir Has yani. 


Hostelimiz bu. Kocaman eski bir bina. Sanki kışın yurt binası da yazın hostele dönüştürülüyor gibi. 


Çalışanlar da öğrenci gibi. Parayı kapıda peşin ve nakit alıyorlar. Kart geçmez.


Wifi da sadece giriş katta çalışıyor. 


Odamız en üstte. Manzara bu. Çanı görünen kilise şahane.


Hostelde upuzun koridorlar ve iki ucunda asansörler var. Bina 6 katlı. 


Asansörler âsârı atikadan. Kaldığımız günler boyunca bir kez bindim. Ödüm kopar kapalı yerde mahsur kalmaktan, tipini hiç beğenmedim. 


Oda bu. 


Ata hemen yayıldı. 


Ben yerleşmeye koyuldum. Buzdolabı olması şahane. İstanbul'dan getirdiğim konserveler, ekmekler ve içecekle doldurdum. 


Ve markası Beko...


Banyo yandaki oda ile ortak. Bu çok iyi bir şey değil ama fiyata bakınca çok kötü bir şey de değil. Bol miktarda ıslak mendil taşı. Klozeti falan silerken çok işe yarar. 


Daha önceki tatillerden ganimetler. Özellikle otel terliklerini de al. Buradaki gibi ucuz bi otele giderken yanında götür. 


Biraz dinlendikten sonra keşfe çıktık.


Orta Avrupa'nın tipik sokakları.


Mimaride ince ayrıntılar çok şık.


Hostelden biraz aşağı kıvrılınca, ayy yaşasın  Tuna Nehri'ne kavuştuk. Tuna, Almanya'daki Karaorman bölgesinde doğuyor ve on ülkeden geçiyor. Volga'dan sonra Avrupa'nın ikinci en uzun nehri; 2 bin 860 km. 


Biraz daha yürüyünce Özgürlük Köprüsü'nü gördük. Macaristan'da yer gök bisiklet yolu...


Köprünün Macarcası Szabadsag hid. İngilizce Liberty ya da Freedom Bridge diye geçiyor.


Yürüyerek Buda yakasına geçiyoruz.


Daha ilk günden Ata'ya biraz fazla fotoğraf çektirdim, darlandı.  


Köprü korkuluklarında aşk kilitleri. Bunlardan dolu var.


Facebook'tan bu aşk büyülerinin fotoğrafını paylaşınca, kızlardan bazısı "Ay bizi de kilitlesenee" diye uzaktan sipariş verdi. 


Yemezler tabii... 


Kelin ilacı ve başı meselesini biliyorsun. Herkes kendi kilidini kendi kilitlesin kaarşim. 


Bu yeşil olan, yüzer otel. Nehir gemisi. Hayattayken yapılacaklar listesine ekledim.


Özgürlük Köprüsü'nden çıkıp sağa doğru yürümeye devam edince bu yoldan gideceksin. Ne çok bisikletli var bilemezsin. 


Budapeşte deyince bisiklet, bisiklet deyince Budapeşte anılmalı. 


Bir yanında nehir ve Erszebet Köprüsü, 


öbür yanında büyüleyici yapılarla yola devam et.


Bu köprü, nam-ı diğer Elizabet Köprüsü, diğerlerine göre görsel açıdan güdük. 


Bu, Elizabet'in altı. 
Ay ne biçim laf!


Ata'ya Macaristan'da bir hamaset geldi. Mohaç da Mohaç! Neymiş efendim, Mohaç'ta tam 2 saatte anasını ağlatmışız bu Macarların. Hattâ, Sultan Süleyman, bu işin 2 saatte bitmesine inanamayıp "Lan Pargalı, gitmeyek kalak burda, arkadan devamı gelir bunların" demiş diye, kıçından hikâyeler uydurup, çatlatana kadar güldürüyor. 


Çoluk çombalak, herkes şeytan arabasında.


Turist kazıklamalıklar, 


kiralıklar...


Bu bisiklet kilidinden hiç görmemiştim bak. Kadrodan yere bağlıyorsun. 


Budapeşte'de en sıradan binanın bile bir fasad mimarisi var. Estetik kaygıları yüksek. Bu bakımdan bizden hiç değiller. 


Nehirde bu şamandıraları gördük. Akıntı ölçtüğünü sanıyoruz. Bilen varsa, yazıversin bana. 


Böyle, kırmızılı yeşilli. İskele-sancak şeyi gibi. Belki de teknelere kanal yapıyordur, bunların arasından geç, kaldırıma toslama der gibi. 


Ve nihayetinde solda füniküleri gördüğün bu müthiş meydana kavuşuyor yol.  Sağdaki tünel de şahane.


Tepede kale ve ulusal galeri var. 


Tırmanma işini yarına bırakarak, ilk günü yürüyüş turu ile tamamlamaya karar verdik. 


Heves edersen bunlardan kirala. Biz yapmadık.  


Meydanın karşısında Chain Bridge var. 


İşte beni Budapeşte'ye getiren, köprünün internetteki bu, gece fotoğrafıydı. 


Köprünün girişlerini aslan heykelleri tutuyor iki yakadan.


Anlatılanlara göre, heykeltıraş, eserinin o kadar kusursuz olduğunu düşünüyormuş ki, açılışta işgüzarın biri "Aaaa, aslanların dili yok" deyince, kendini köprüden aşağı atmış. Hayvan milletinin zaten ağzı var dili yok, kıyamam. 


Bu hikâyeleri bana hep Ata anlatıyor. Ömrümde ilk defa bir başka ülkeye zerrece okumadan etmeden gittim. 


Yanımda bildiğin Google Translate ve tarih ansiklopedisi taşıyorum.


Sağdaki Macar bayrağı. İtalya ile renkleri aynı. Ama İtalya'da renkler dikine dizili ve yeşil, beyaz, kırmızı. Macar bayrağında ise kırmızı önde. Niye bizi bu kadar uğraştırıyorlarsa!


Şimdi bak, sana ilk gün gezdiğimiz rotayı bir de bu haritadan anlatayım. En altta Zsa Zsa Gabor (şşş, yapma bunu) Köprüsü var ya, Özgürlük hani, hah, onun üzerinden yürüyerek bu tarafa, yeşil parkın olduğu yöne geçtik. Yukarı doğru devam ettik. Ortadaki Elizabet Köprüsü, hani beğenmediğim, en üstteki de Zincirli Köprü. Chain Bridge ya da Macarcası haritada işte. 


Şimdi Egyetem yazılı tarafa geçip, yeniden aşağı, hostele yürümeye başlıyoruz. 


Bu arada sana gördüklerimi göstermeye devam edeyim. 


Nadide eserlerin sağına soluna adını kazıyan ayıları hiç anlamam.


Niye anlayayım ki? 


Hayır hiç romantik değil. Chain Bridge lan, ayıptır. Git ötekine kilit as bu kadar meraklıysan Sinem'e. 


Vigado tramvay durağına doğru ilerlerken, korkuluklara oturmuş bu bronz heykeli göreceksin. En çok fotoğrafı çekilenlerden. 


İsmi, Küçük Prenses. 1989'da açılmış. 


Oh çimlikte manzara kral. 


Tuna ya da ecnebice adıyla Danube'yi oturup seyredesin diye upuzun banklar dizmişler. 


Yeniden Özgürlük Köprüsü... 


Adamlarda bisikletli için ışık bile var. 


Ve son olarak bu kafede keyif çatanları görüntüleyip hostele devrilmeye gidiyoruz. 


Ertesi sabaha gelirsek şimdi, Raday Utca'da, yani kaldığımız caddede güzel bir kilise var. 


Kilise bahçesinde de düğün ve düğünün duvarına işeyen bu abi... 


Öbür duvarın kenarında ise bu çanta ve terlikler. Sanki bizdeki âdet gibi ha? Ölen birinin ayakkabısı kapıya konur ki, ihtiyacı olan biri alsın, ölüm de buralardan uzaklaşsın diye. 


Kilisenin karşı köşesinde bu iti hırpaladım. Kılıksız bir adam geldi ve kendi kulağını göstererek, "Linda kaput kaput" dedi. Böylelikle Linda'nın işitme engelli olduğunu anladık. Ata kaput lafına on dakka güldü. 


Şehri kurcalamaya koyulmadan evvel yemek yiyeceğimiz bir yer bakındık. 


Ata'nın tam arkasındaki Macar-Türk mutfağına daldık. 


Macaristan'da bu çorbadan muhakkak iç. Güyömöşsölövs gibi zor bir adı var. Fruit soup diye de isteyebilirsin. Kirazdan yapılan, tatlı, bol karanfil aromalı, soğuk ve çok güzel bir çorba. Ata, "Ne içicem lan ben bunu önden" diyerek, yemeğin sonuna tatlı niyetine sakladı. Ben usûlü bozmadım. Enfesti. 


Dükkânın sahibi ve yemekleri de yapan bu abiye, "Siz ne kadar Türk'e benziyorsunuz" dedim. "Kürt'üm ben, adım Yusuf" dedi. 


Bol kepçe ve çok lezzetli yemekler yiyip iki kişi için 20 Euro ödedik. Budapeşte'ye yolun düşerse buraya git. Raday Utca'daki kilisenin hemen arka köşesinde. 


Yemekten sonra ucuz yollu bir market alış verişi yaptık. Şarap bütün Avrupa'da olduğu gibi burada da ucuz. Macaristan'da 22 bölgede şarap üretiliyormuş.  


Markette çalışan Uzakdoğulular, bu fotoğrafı çektirdim diye "Yasak" uyarısı verdi. 


Marketin yanında bir Türk yemekleri lokantası var. Bunlardan aslında çok var. 


Yemek isimlerine çok dikkatli bak. Görög Yunan demek. Török de Türk. Liste yoğurtlu Yunan salatası, cacık, yoğurtlu patlıcan salata, ezme salata diye devam ediyor. Fiyatlar Forint.


Sonra paketleri hostele bırakıp


Raday boyunca merkeze doğru yaya olarak yollandık. 


Türk Paul Street diye çevirebilirim.


Budapeşte güzel şehir... Ayılsa bayılsa çıkaracağı nüfus da en fazla 2 milyon kişi. Zaten ülke de hepi topu 10 milyon kişi. İstanbul'u eleştirirken bu rakamları kafamda tutuyorum. Sen de tut. 


Ata, Macarları, 3'ü Türk, 4 kavmin oluşturduğunu anlatıyor. E Mohaç'tan sonra da 150 yıl buralarda takıldığımız için bir sürü kelime basbayağı Türkçe işte. Al sana, pabuç!


Al sana şapka! 
Bak bi de mesela Macarca "szebemben sok alma van" demek, "cebimde çok elma var" demek. Ayy!


Tuna'nın rengi çirkin bir kahverengi. Bulanık basbayağı. 


Bak, yakından da çektim sana göstereceğim diye. Macarlar, bence bu bet renkten hazzetmemiş olacak ki, buna hemen bir efsane uydurmuş. Neymiş efendim, eğer âşıksan nehir sana mavi görünüyormuş. Testin enayiliğine bak! Sevdicek yanındayken mel mel dereye bak, maviyi görmezsen at kendini aşağı. Oysa sahiden âşıksan, zaten her yer mavi tango* değil mi? 


Macaristan, tarih boyunca anası ağlatılmış bir memleket. Gerçekten bak. Osmanlı Mohaç'ta, Almanlar İkinci Dünya Savaşı'nda ve sonra da Sovyet kömünizmi, canlarından bezdirmiş bunları. 


Ata'ya soruyorum, annem neden böyle diye. "E, sen gelir Avrupa'nın en orta yerine, bi de Tuna Nehri'nin iki yakasına kurulursan, gelen geçen kapı ardında eteğini sıyırır" diye hiç unutmayacağım cevabı yapıştırıyor. 


Bir de atasözleri var: Több is veszett Mohacsnal. Kötü bir durumla karşılaştıklarında, "üzülme Mohaç'ta daha fazlasını kaybettik" anlamında kullanıyorlar bunu. Hayat ne acayip. Bu atasözünü yazdıran milletin torunlarından biri yani ben, şimdi burada bu pozu veriyorum.  


Şu fiyat listesini bu aracığa sıkıştırayım. Tıklarsan büyür, daha net görürsün; kuaför camından bu. Saçını, çırak, kalfa, usta ve dükkân sahibinden hangisi yapacaksa, ödeyeceğin farklı fiyatları gösteriyor. Bayıldım.


Zincirli Köprü yani Chain Bridge yolu üzerinde Peşte yakasında bu kapalı çarşı var. Adı Fövam Ter. Buraya uğramayı unutma. 


Her şey tertemiz, derli toplu, misler gibi. Bildiğin semt pazarı ne satıyorsa, burada da onlar satılıyor. Bizde olsa kirli sular akar, bastığın yerdeki taş oynar, bacağına çirkef suyu sıçrar. Sonra, "Bir Türk cihana bedel" He he, tabii... Boş hamaset bunlar. 


Bir pazar selfisi çaktık. 


Ata, Fenerbahçe'nin yanına pazardan bunu aldı taktı. 


Anaam, Fenerbahçe dedim, bak ne çıktı karşımıza. Adam Macar. Kardeşi bir ara Tekirdağ'da çalışmış. Bu forma hem tiril tiril hem de renkleri trafikte çok iyi seçiliyor diye başının tacıymış. Dedik ki, aman öyle devam et. Fenerbahçe is our legendary football team. 


Bisikletle araları iyi dedim ya


e benimki de öyle... 


Daldık bir bisikletçiye. 


Poz verdiğim klasiğin fiyatı. Bizim parayla 1300-1400 Lira olsa gerek. 


Çin işi olmayan Hungary yazılı iki matara aldık. Tanesi 10 Lira kadar bir şeydi. Ama Forint mi ödedik Euro mu, hatırlamıyorum. Ucuzdu. 


Peşinden Hard Rock Cafe'ye gittik. Ata ve Nil'in şehir tişörtü koleksiyonlarına Budapest'i de ekledik. Tişörtler pahalı. TL ile söyleyecek olursam, 70-80 Lira'nın altında Hard Rock tişörtü yok. Bizim evde neredeyse 20 tane vardır. Buradan biç. 


Otobüs durağındaki kola reklamı.
 

Otobüsteki bezgin Ata. Fünikülere gidiyoruz. Şehri tepeden seyredeceğiz.


Yolda gördüm. Gellert Hamamı. Macarların havuzları, banyoları, hamamları çok meşhur ama çok. Denizleri yok ama suları bol, nehirleri tamam. 


Bu da Szechenyi Kaplıcası. Sudan azami yararlanıp, kendilerine denizi aratmayacak keyifler türetmişler. 


Fünikülere gelince, Big Bus şirketinin çalışanları kaptı hemen bizi. Şehir turu satıyorlar işte. Var ya hani İstanbul'da da, üstü açık turist otobüsleri, hah o şirket. 2 buçuk gün için toplam 50 Euro ödeyerek, füniküler, otobüs turu, tekne turu satın aldık. Ata New York'ta 52 Dolar ödemiş. Burada 48 saatlik tur, tekne dahil 40 Euro kişi başı. 


Füniküler kabinindeyiz. Bileti, Big Bus turundan hariç alsaydık 1700 Forint ödeyecektik. 1 dakikalık tırmanış için çok. Yan tarafta yaya yolu da var. Beleş. 


Vagonların biri iniyor, biri çıkıyor. 


Süre çok kısa. Hop diye bitiveriyor bu keyif. 


Yukarıda Buda Kalesi var. Aslında Macar Kraliyet Sarayı. Saray şimdi kütüphane. 2 buçuk milyon kitap var burada. Sarayın tam altında da Kemal Atatürk Caddesi. 


Sarayın önündeki heykelde Savoy Prensi Eugene at üstünde. Avusturya arşidüklüğünde ünlü bir general bu. Avusturya ile Macaristan tarihte hep kanka biliyorsun. Hitler'in, Macarlarla önce büzüktaş olup sonradan işgal etmesinin sebebi de o zaten. Bunların yarın öbür gün kıçı başı oynar, ben devire devire giderken, Avusturya, Polonya, Macaristan ne varsa cebe indireyim diyor. 


Fakat bu Eugene ile ilgili asıl söylemek istediğim bu değil. Bu, büyük bir kahraman Macarlarda. Çünki Buda'nın Osmanlılar'ın elinden kurtarılmasında büyük rolü var. Hattâ, biz bu adamın kumandanlığındaki ordulara fena yenildiğimiz için Karlofça ve Pasarofça anlaşmalarını da imzalamışız ve dünya kadar toprağı bırakmak zorunda kalmışız.


Ben de diyorum, benim oğlan durup duran heykelle ne diye dövüşüyor... 


Sırtında Hellas yazılı tişört, bileğinde Hungary yazılı bant, kafada bi ton tarih, coğrafya notu, dilde ballar börekler. Umarım, biriktirdiğin bunca bilgi, hayat pratiğinde de karşına çıkacak ve Dünya'yı gezebileceğin işlerle helal ekmek kazanacaksın oğul... 


Kemal Atatürk Caddesi dedim ya, işte bu. Parka giren yol gibi. Süslü bir bulvar beklentin olmasın. 


Saraydan sonra tur otobüsüne bindik. 


23 dilden rehberlik hizmeti var. Türkçe 7. sırada. 


Tak kulaklığını, bak keyfine. 


Otobüsle geçerken Balıkçılar Tabyası'nı gördük. Fisherman's Bastion ya da Macarcasıyla Halaszbastya. Walt Disney logosu gibi bina. 


Çok beğendiğim başka bir yer Andrassy Bulvarı. Unesco koruma mirası listesinde. 


Bulvarın hemen altında üç beş basamakla inilen, dünyanın en eski ikinci metro hattı var. 


Budapeşte'de yapılacaklar listesinde, bu metro ile yolculuğu ilk üçe yazarım. 


Bulvarın sonu Kahramanlar Meydanı'na çıkıyor.


Meydanın ortasındaki sütunun üstünde Cebrail, Macar Kralı I. İstvan'a taç takıyor. 


Etrafında da kahramanların heykelleri var. 


Sanat Müzesi de burada. 


Kahramanlar Meydanı'nın çok yakınındaki bu gölette kiralık kano ve cabrio Vosvoslarla kendine eğlenceli meşgaleler bulabilirsin.


Nazi işgalini ve Sovyet baskısını anlatan ünlü Terör Evi Müzesi


ve Opera da Andrassy Bulvarı'nda. Opera binasının cephesinde ünlü müzisyenlerin heykelleri var. 1890'larda bitmiş bina. Ünlü müzisyen deyince Lizst, Macarların gururu ve havalimanı da Liszt'in adını taşıyor. 


Terör Evi Müzesi'nin hemen yanında Yunus Emre Kültür Merkezi var. 


Daha önce Facebook'ta gördüğüm pedallı birahaneyi Andrassy Bulvarı'nda canlı yakalayabildim. 


Arkada kubbesi görünen Aziz Stefan Bazilikası. Balkondan bu manzaraya karşı bacağını sarkıtıp bira içen oğlanın lüksüne bak. 


Macaristan'da çirkin bina çok az. Mesela bu en çirkinlerinden. Sana bana normal değil mi? Manhattan apartmanlarına benziyor. 


Şu köşedeki bina Astoria Oteli. Mahzeni, İkinci Dünya Savaşı'nda işkencehane olarak kullanılmış. 


Budapeşte'de tevazu ilk göze çarpan şey. Şehir sessiz. Caddeler tertipli. 


Bu tertip, bazı yerde sanata dönüşmüş. 


Posta idaresinin logosunda, eski zaman avcılarının ormanda haberleşmek için öttürdüğü boynuzun sonradan dönüştüğü korno çalgısı var. 


Otobüsle giderken bir kilise düğününe daha denk geliyoruz ama buna işeyen yok. 


Küçücük ayrıntılarla hayatı güzelleştirmişler. Yerden yüksek küçük çim adaları, insanlar şehrin ortasında keyifle yayılsın diye. 


Meclis binası bu. Sanki gökyüzünden düşen su damlalarından ibaret. Bakmaya kıyamıyorsun. Yüksekliği, Macar kavimlerinin bu topraklara geldiği 896 yılına atfen 96 metre. Aziz Stefan Bazilikası da öyle. 


Budapeşte'nin toplu ulaşım ağı muhteşem.


Buna rağmen bisikletten vazgeçmeyişi de... 
Hadi bugünü, kuşlara küçük ekmek parçaları vererek bitirelim. 


Yarın için planım, Szentendre'ye gitmek. Saint Andre olsa gerek öbür türlü yazılışı. 


Szentendre'ye önce tramvay, sonra tren ile gidiliyor. Tren bileti 310 Forint. 


Yolculuk güzel. Interrail yapan gençler çoğunlukta. 


Szentendre de güzel. 


Burası en ünlü meydanı...


Bu, Tuna'ya inen sokaklarından biri...


Szentendre'de Şakir Abi'nin dükkânını bulduk. 


Şakir Abi, hâliyle Türk. 


Onlar bizimle çayını, biz onlarla zeytinyağlı barbunyamızı bölüştük. 


Sularımızı doldurduk... 


Turcu bisikletliler gördük...


Bir de böyle bir tabela... 


Selfimizi de çektik, Aziz Andre'yi bitirdik. 


Günün kalanı için plan şehre dönmek ve Terör Evi Müzesi'ni gezmek... İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Sovyet işgali kurbanlarının fotoğrafları dramatik biçimde duvara asılmış. 


Binanın dış cephesindeki düzenleme de acıtıyor. 


"Sabun" duvarların arasından bakan domuzu, 


durmaksızın yayınlanan belgeselleri, 


savaşa ait bu tankı, 


bombalanan güzelim eserlerinin hâli,  


her bir kurbanı temsil eden yıldız ışıkları, 


kurbanların ışıklı panodaki isimleri ve en alt kattaki hapishane odaları canlandırması ile Terör Evi Müzesi çok sinir bozucu ama görmek gereken bir yer. 


Aklımın almadığı, I. Dünya Savaşı sonunda Trianon Antlaşması ile paramparça edilen, ardından ikinci bir savaş ve Sovyet işgali gören Budapeşte'nin 1989'dan bu yana süren restorasyonlarda nasıl bu kadar güzel ayağa kaldırıldığı?


Ülkenin 2004'te Avrupa Birliği üyesi olduğu notunu da şuracığa ekleyeyim. 


Budapeşte'de tramvay kullanan kadın vatmanlar var. 


Bu tramvaylardan birine atlayıp, akşam yemeğini gayet haysiyetli biçimde, hesabı falan dert etmeden güzel bir yerde yemeğe kadar verdik. Bildiğin para yemeğe gidiyoruz. Yihhu!


Raday Utca'daki Vörös Postakocsi lokantasına gittik. Bu soğuk çorbadan içtim evvela. Hayır iyi fikir değildi. 


Patlıcan salatası istedim, na bu kadarcık bir şey geldi. Garsonu çağırıp çemkirdim. "E ayıp ama yani" dedim, "bu kadarcık patlıcanla kim doysun, bi de dünya hesap yazıyorsunuz, vallahi Tripadvisor'a yazıcam sizi" dedim. 


Anam meğer o Tripadvisor ne etkili bir silahmış! Derhal patlıcanım dubleye dönüştü, aynı paradan.


Ata'nın yemeği, çorbası, birası şusu busu derken


bizim hesapta hem yüzde 20 indirim yapıldı, biraların ikincisi hiç yazılmadı.


Böyle bir de samimiyet oldu. Benim gözler hem şaraptan hem yorgunluktan kaymış... 


Son gün için planımız, tekne gezisine çıkmak, otobüsle yine şehir turu atmak ve gece yapılacak son sefere katılmak. 


Çünki Budapeşte geceleri çok güzel aydınlatılıyor ve bu şöleni muhakkak takip etmek arzusundayım. 


12.00'deki tekne turunu yakaladık.


Akıllı, uslu, normal bir insan gibi nehre bakarken...


Aboreyyy, bahele, ordan ne göründü!


Kız, bildiğin yüzer otobüs ya bu!


Tam da Parlamento Binası'nın önünden tırıs tırıs nasıl gidiyor!


Daha doğrusu gidemiyor. Performansı düşük ama çok dikkat çekici. Bunu Andrassy Bulvarı'nda da görüp, acaba yüzüyor mu diye aklımızdan geçirmiştik ama emin değildik. Çok iyi oldu bu tesadüf. 


Ata, bakkaldan aldığımız birayı lüpletti teknede. 


Ben bu çilekli sudan içtim.


Margit Adası. Tuna üzerinde bir ada bu. 2,5 km uzunluğunda. Kuzeyinde Arpat, güneyinde Margit Köprüsü ile anakaraya bağlanıyor. Obudai adındaki bir başka Budapeşte adasında Sziget Festivali düzenleniyor. Bu yılki, tam biz ayrıldığımız gün başladı ve 18 Ağustos'a dek sürdü. Ada, etkinlikte Özgürlük Adası diye anılıyor.  


Tekneden sonra iki durağımız var: Parlamento binası ve Bazilika. Yine tur otobüsüne kuruluyoruz. Para verdik di mi o kadar! 


Çantamdaki peynir-ekmeğimle oracıkta karnımı da doyurdum. Budapeşte'de konaklamayı ucuza bulduk ama karın doyurma pahalı. 


Her yazımda bir dilenci var, fark ettin mi? 


Ama her yazımda böyle sopalık bir Türk yok. Tişörtünde yazan: 
Dikkat Yüksek Zeka Seviyesi... Aptalca Sorularla Yaklaşma!


Bazilika 96 metre yüksekliğinde. Hani kavimler 896'da gelmiş de ondanmış ya, hah o mesele. 


Derhal havasına girdik biz de.


Pozlara bak sen!


Bazilikadan sonra Parlamento'ya gidiyoruz. 


Ay otomobilin kirpiklerini gördün mü? 


Hayata minnettar olduğum anlardan birini yaşadım bu heykel kaidesine tırmandığımda...


Elim ayağım tuttuğu, ekmek parası kazanabildiğim, sağlıklı evlatlara sahip olduğum ve kimsenin kuşatması, dayatması, diretmesi altında bir hayatın zindanında yaşamadığım için bir kez daha şükrettim. 





Parlamento binası bu. İnşaatı 1902'de tamamlanmış. Ziyarete açık ama parayla. AB üyesi ülkeden geliyorsan, beleş. Ama kafana göre giremezsin. Bir gün önceden randevu alacaksın, uygunsa ertesi gün gidebilirsin. Bahçesinde saatlerce yayıldık.  Koskoca devlet binasını koruyan sadece iki polis vardı onlar da güneşte gevşek gevşek kedi gibi geriniyordu. 


Bu kadın meclis bahçesinde memesini çıkarıp çocuğunu emzirdi. Aslında bahçe de değil. Macar meclisini halktan ayıran duvar da yok. 


Sevgili arkadaşım, şimdi sana bu hayattayken yapman gereken bir şeyi fısıldayacağım. 


Fotoğraflarım bunu yansıtamayacak çünki tripodum yok ve gece ayarında çekecek kadar usta değilim. Fakat lütfen Budapeşte'yi gece gör!


Bir şehrin ihtişamı, ağırbaşlılığı, tarihi karşısında büyülenerek ağlanır mı? Üstelik oralı bile değilse! İşte ben o gece orada, o turist otobüsünde kimseye çaktırmadan için için ağladım. Ben Budapeşte'ye âşık oldum.  


İşte bu duygularla, ertesi sabah Budapeşte'den ayrılıyoruz. Hoşçakal benim bitanecim. 


Yine depderindeki


ve uçan merdivenli metrolarına binip 


sana veda ediyoruz.


Giderayak bizi yine güldürüyorsun Budapeşteciğim. Biz üdvözöljükü daha yeni çözmüşken altındaki ne şimdi?


Zehirler gibi acı Unicum'undan da alıyoruz. Dr Zwack, 1790'da 40 çeşit bitkiden yapmış bunu.  


Oysa aklımız daha pahalı olan Palinka'da...


Biz artık gidiyoruz. 


Budapeşte'den ayrılırken, çok sevdiğim aşkımı geride bırakmışım gibi acı çekiyorum. Buna inanabiliyor musun? İnan. Bu kez öyle oldu. 


Buda ve Peşte uzakta kaldıkça, içleniyorum...


Ve 2 saatten biraz daha sonra aşağıda bilindik çatılar, bilindik kalabalıklar, bilindik sıkıntılarla en büyük aşkım İstanbul beliriyor. 


Bu hayatı, bir sevgilinin kucağından, diğerininkine koşacak kadar "çapkın" yaşadığımız için bu kez ana-oğul seviniyoruz. 


Budapeşte'den İstanbul'a yolculuğumuz sevgili sarı kuyruğumuz sayesinde yine mutlu bir serencama eriyor. 


Kısmette, bu yazıyı, Sabiha Gökçen Havalimanı'nın tuvalet kapısının arkasından çekilmiş bu fotoğraf karesi ile bitirmek varmış... 


Kabaca bir bütçe çıkarayım. Macaristan'dan sadece yukarıda gördüğün şeyleri ve biraz da market ıvır zıvırı aldım. Uçak, konaklama, yeme içme ve küçük harcamalarla, bu gezi bana kişi başı 5 gün için 1000 liraya mâl oldu. 



Bu yazının şarkısı, Ata'nın çok sevdiği *Mavi Tango. Turgut Uyar'ın Elli İki Hane şiirinden... 
 "Aşk başka mavi başka" 


Pazartesi, Eylül 29, 2014 tarihinde yazıldı.

46 yorum:

  1. Harikasınız, enerjinize ayrı eğlenceli yazım stilinize ayrı hayran kaldım :) kafa dengi ana-oğul olmak da ne şanslı bi durum :) maceralarınızın devamını diliyorum :) -eylem.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler sevgili Eylem... Görmeyeceksin bunu ama. :) Olsun.

      Sil
  2. Kasım ayında Budapeşte'ye yapacağım gezi öncesi süper oldu... Uzun uzuya okumam lazım ama bir sorum olacak...Schengen vizeniz var mıydı? yeni mi aldınız? Macaristan vize konusunda nasıl merak ediyorum.

    Teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Kadir,

      Vizem, İtalya'dan 6 aylık vardı, geçen hafta bir de İsviçre'ye gittim, bitirdim çok şükür. Macaristan'ın vize konusunda, bir Almanya olmadığını sanıyorum. :) Herhalde 6 aylık verir.

      Andrassy'de metroya binmeyi, Raday'daki Yusuf'ta kiraz çorbası içmeyi aman ha ihmal etme. Şimdiden çok eğlenceli bir Budapeşte ziyareti diliyorum. :)

      Sil
  3. Beni her yazında şaşırtıyor, her yazını büyük bir iştahla okutuyorsun Banu! Yani, çok güzel. Yazıların kendini okutuyor zaten de ayrı bir tat var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okutmak için değil, kendimi eğlendirmek için yazıyorum da ondan. Samimiyet anahtar olsa gerek. Sezgin Kaymaz'ın bana öğüdüdür bu, "kendin için yaz"

      Madem gezmeyi, yazmayı ve samimiyeti seviyorum, işte ortaya çıkan bu. Aslolan bunu görebilmek. Benim bir başıma tek satır kıymetim yok, sen ve diğerleri olmadıkça.

      Seni çok seviyorum.

      Sil
  4. iki gün sonra gidecek olduğum şehri bu kadar mükemmel anlatan birisine daha rastlamadım. gerçekten gezinizi ifade tarzınız mükemmel. bu güzel yazı için gerçekten teşekkür ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, çok.
      İnşallah, sizinki benimkinden iyi geçmiştir.

      Sil
  5. Ya bayıldım. Aralık başında gitmek üzere 2014 hediyesi verdim kendime Budapeşte'yi. Otel fikri bakınırken buldum yazını. Bir çırpıda okuyamadım, çünkü uzundu, iki çırpıda oldu bitti. Gitmeden bir kez daha hatmederim, yanımda Ata olmayacak çünkü. Gezerken yazdıkların aklıma geldiğinde eğleneceğim. Nice keşiflere.. Sevgiyle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özlemciğim, daha iyi bir hediye seçemezdin kendin için. Abartmıyorum, bak git gör, hak vereceksin.

      Çok sevgiler. Çok eğlenirsin inşallah.

      Ha bu arada, Ata, "Lazım olacaksam Özlem Abla ile de giderim" dedi. :)

      Sil
  6. Nur Hanım,

    Çok severek ve bir çırpıda yazınızı okudum. Önümüzdeki Ağustos ayında balayı için yer arıyoruz. Bize hem uygun hem de balayı için tercih edilebilecek bir yer önerir misiniz? Viyana, Budapeşte, Prag'tan biri uygun mudur sizce?

    Sevgiler, saygılar

    Anıl

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Anıl,

      Bu üç şehir de balayı için iyi seçenekler. Erken alacağın uçak ve otel, ekonomine katkı sağlayacak. Euro kullanan ülkelerde yeme içme işi biraz pahalıya gelebiliyor ama artık balayında bunu biraz göze alacaksın. :) 26 Ekim'e kadar Pegasus'tan biletini alırsan çok uygun rakamlara gidebilirsiniz bak. Bu kampanyayı kaçırma.

      Pegasus da bana bi güzellik yapsa artık di mi? :)

      Sil
  7. Homeroos, nasılsın yüz güldüren? :)

    YanıtlaSil
  8. İyiyiz Nur Banu Molla, sen de bizim yüzümüzü güldürüyorsun anılarınla... :)

    Homeros7

    YanıtlaSil
  9. merhababarlar,
    yaziniz cok guzelmis ama hem size hemde yazinizi referans alacaklara ufak bir not dusmek isterim.budapestede iki lokanta disindaki sozum ona tum "turk" restoranlari aslinda pkk'li kurtler tarafindan isletiliyor. diger iki restoranda pkk'ya zorunlu bir bagis yapiyor. genelde oraya ugrayan turistlerden de ufak bagis topluyorlar!
    keyfinizin kacirilmadigina sevindim.
    saglicakla kalin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. PKK benim keyfimi kaçıramaz. Benim keyfimi öyle kolay kolay pek bir şey kaçıramaz. Tevatür gibime geldi bunlar.

      Sil
  10. salam.azerbaycandan yaziram size. gelecek il macaristanda master oxumaq fikrim var idi. ama budapeste haqqinda bezi tereddutlerim var idi. yazinizi oxuduqdan sonra ne qeder gozel bir seher olduqunu oyrendim. zehmetiniz ucun tesekkurler. azerbaycan'dan sevgilerle...!

    YanıtlaSil
  11. Merhaba,
    Macaristan'da okumak fikri, ben Budapeşte'de iken benim de kafamı çok kurcaladı. Üniversite öğrencisi iki çocuğum var ve gönül rahatlığıyla onları gönderebileceğim, çok da mutlu olacakları bir şehir diye düşündüm. Kesinlikle doğru bir karar. Okulları araştırmak da sana kaldı. :) Bol şans ve sağlık diliyorum. İstanbul'dan sevgiler.

    YanıtlaSil
  12. Merhaba,
    Aralık ayı başında yapacağım gezim için ,Budapeşte notlarınız çok güzel ve faydalı oldu benim için.Sizin kadar keyifli zaman geçirmeyi diliyorum. Bir de Pegasus hangi terminale yanaşıyor(2A-2B) cevaplayabilirseniz çok memnun olurum.Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Şimdiden çok iyi tatiller diliyorum. Pegasus, Budapeşte'de 2B'ye yanaşıyor. Toplu taşıma kullanacaksanız, ajan görevlilere dikkat, bilhassa turist avındalar. Bilet ve 'doğru bilet' kullanmaya gayret edin.

      Sevgiler.

      Sil
  13. Bir nefeste okudukça seyahat arkadaşın olma isteği duyuyorum

    YanıtlaSil
  14. her zamanki gibi evden bezdirdin. Tebrikler :):)

    YanıtlaSil
  15. YILBASINDA BUDAPEST'E GITME FIKRIM VAR , YAZINIZI OKUDUM , ELINIZE SAGLIK , KENDIM ICIN GEREKEN NOTLARI ALDIM , TESEKKURLER , OBEN

    YanıtlaSil
  16. İş, görünür kılınmış sevgidir, Banu hanımcığım.Allah sizi işsiz güçsüz ve de sevgisiz bırakmasın. Dinimiz Süphaneke Amin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Turkce, işim ve ozel ilgim icabi, ortalama bir Turk'e gore benim dilimde ve kalemimde biraz daha farkli parlar. Okudugumu anlamakta da mahir oldugum zannindayim. Lakin sen laf mi carpiyorsun, iyi bir sey mi soyluyorsun tam anlamadim. Bence kendini bi tik daha duzgun ifade et ki, dayak yiyeceksen, seyredenin aklinda soru isareti kalmasin, Adsızcığım...

      Sil
    2. "EV, ADAMI ÖLDÜRÜR" sözüne istinaden denmişti..
      İzah etmek zorunda kaldığım için üzgünüm.
      Ringe çıkmaksa, herdaim hazırım :D
      Söylediğim herşeyden sorumluyum, anladığın herşeyden değil diyerek de bağlayayım Banuşum.. :D

      Sil
    3. Seni gidi oynaşın kurdu... Sırt numaranı ve adını al da gel; ringe! Banuşun öper, sever, ısırır...

      Sil
  17. Sanki birlikte gezdik şehri..Çok akıcı, çok değişik bir üslup ve yaramaz kız tarzı. Emeğinize sağlık. Çok beğendim eserinizi. Diğer gezileriniz de öyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teeşkürler Erdal BEyciğim... (Buraya feci halde şımarık sımayli gelicek :D)

      Sil
  18. Ben yıllardır Macaristan'a aşığım. Gerçi hala gidemedim tabi orası ayrı :))) Yalnız o ağlamanızı çok iyi anlayabiliyorum. Yazınızı büyük keyifle okudum, çok tebessüm ettim sayenizde, uyumunuza hayran kaldım. Çok teşekkürler. Saglicakla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Dilek, Bu sabahın en güzel haberi olduğunu bilmiyorum, biliyor musun? :)
      Esas ben sana teşekkür ederim.

      Sil
  19. Blogunuzu birkac gun once kesfettim ve gercekten cok ama cok begendim. Yazim tarziniz cok samimi. Ama ne talan soyleyeyim cok da kiskandim. Ben de yeni yerlere gidip gormek gezmek istiyorum ama ogrencilik malum. Umarim ilerde ben de bu sekilde gezebilirim. Size de butun bu paylasimlariniz icin çok tesekkurler. Umarim gitmek istediginiz yerlere gider ve bize anlatirsiniz.

    YanıtlaSil
  20. Nurbanu hanım yazılarınızı ilgiyle okuyorum. siz hiç yurt dışına çıkmamış birine lazım olacak bilgileri yazıyorsunuz. Hangi otobüsle şehire gidilir. Otobüs bileti nasıl alınır. Hostelin adresine kadar her bilgiyi paylaşıyorsunuz. Bunlar da bizlere ilham kaynağı oluyor. Emeğinize sağlık . Bütün yazılarınızı bir çırpıda bitiriyorum. Size iyi gezmeler. bize de okumalar ve sonrasında icraata geçmeler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Sevgili Coğrafyacı,

      Ben mahallenin ablasıyım, kızıyım, delisiyim... Dış memleketleri görmüş diye en yakın arkadaşına "ayda 4 kere uçağa biniyorum, 16 ülke gördüm" diyen olmamış eriklerden değilim. Var ha böyleleri! Her seferinde ilk kez bir yere gidiyormuşum gibi heyecanlanıyorum ve adım adım anlatıyorum ki, hem merakları gidereyim, hem de hakikaten ilham vereyim. Bak diyorum, böyle yapılıveriyor, hadi sen de yap!

      Beni okuduğun, zaman ayırdığın, üstüne de bu kadar incelikle anladığın için fosforlu teşekkürler yolluyorum.

      Sil
  21. Merhabalar,

    Öncelikle görüşleriniz ve deneyimleriniz için çok teşekkürler.Bilgilendirici ve cezbedici bir aktarım olmuş.Biz 3 arkadaş Kasım sonu ziyaret edeceğiz Budapeşte ilk durağımız ardından Bratislava ve Viyana yaparak geri döneceğiz.Thy kampanyası ile gidiş dönüş 350 TL gibi bir rakama tekabül ediyor.Gece hayatından bahsetmemişsiniz pek onu da Ata'nın klavyesinden okumak gerekir sanırım. Tekrar teşekkür ediyorum . Güzel gezileriniz olsun inşallah.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam,

      Gece hayatından kasıt sanırım patırtılı bir şey. :) Ata sadece arkadaşlarıyla buluşup Tuna kıyısında sohbet etti. Belki iki bira içmiştir. Ben ise öyle şeyleri hiç bilmem. Patırtıya harcanan paraya da çok acırım. Bu yüzden yazmadım. Çünki bilmiyorum. Budapeşte'ye vurulacaksınız. Bratislava ve Viyana sönük kalacak. Şimdiden iyi seyahatler dilerim.

      Sil
  22. Avrupanın en güzel , tekne turlarından( akşam binilmesi şart) bir tanesi budepeştede..Yemek kültürü bize yakın,keyifli,oldukça ucuz bir şehir..Macarlar ile aynı bizde olduğu gibi alışveriş sırasında sıkı pazarlıklar yapabilirsiniz:)

    Burç..

    YanıtlaSil
  23. "Budapeştede alternatifleri ararken sitedeki resimlere bakıp birazda gaza geldik :) Budapeştede bir turkçe rehber bulduk ( www.budapeste.net ) ve alternatif bir tur istedik. Tam anlamiyla harikaydi. Tüm resimdeki yerleri ve Budapeştenin alternatif sıra dışı mekanlarını iki gün boyunce gezdik. En çok hoşumuza gidende ikinci el dükkanları ve bit pazarıydı. Harika yağlı boya tablo buldum 80 euroya.....
    "

    YanıtlaSil
  24. Merhabalar:)
    Haftaya biz de gidiyoruz:)hem de 3 hatun:))istediğin bir şey varsa getirelim :)öpücükler
    Gülşah

    YanıtlaSil
  25. Heeellööööö
    Sana, Üsküdar motorunda haftaya kızlarla gidicez dediğim kızlardan biri ahan da bu üst yorumdaki deli :)
    Yazıya bayıldık notlarımızı aldık hazır ve de nazırız :) Varsa bir dilek istek söyle litfiiinnn :)

    Sevil

    YanıtlaSil
  26. Budapeşte gerçekten harika bir şehir. Burada havalimanı şehir merkezi arasında transfer hizmeti verenler olarak herkesi bekleriz ve servis sunmaktan mutluluk duyarız. www.budapestetur.com
    Resimler ve renkli anlatim ise tam anlammiyla super :) elinize saglik tekrar bekleriz

    YanıtlaSil
  27. Tekrar gidesim ayni yerlere bir daha bakasim geldi. Kalemine saglik gercekten. Budapeste gitigimizde cok vakit kaybetmek ve sehri oykuleriyle ogrenmek icin lokal turk rehbehleri bulduk. Hic bulamiyacagimiz sakli yerleri ve verdikleri tahsiyelerle tatil harika gecti.Gidenlere faydasi olur diye bilgilerini paylastim. www.budapestetur.com - Sehir yuruyus turlar harika. Mohaca gitmek isterdik ama 2 güne sığdırmak mümkün olmadı.

    YanıtlaSil